
Eleştirinin Sefaleti (III)*
İdeasız düşünceler boş, kavramsız duyumlar kördür. Immanuel Kant, Saf Aklın Eleştirisi
Eleştirinin içeriğinden, anlamından ve hatta amacından uzaklaştırıldığı günümüz yazın alanı ve özellikle adına “sosyal medya” denilen, her türlü sorumsuz faaliyetin kol gezdiği, bilgi ve belgeden yoksun iletişim ormanının karanlık ve gizli ortamı, eleştiri yönünden tam bir sefalete işaret ediyor. Eleştirinin bilgiden ve içerikten yoksun olması, aşırıya kaçması, yapıcı olmaktan çok yıkıcı olmayı amaçlaması, özensiz bir dil ve üslupla yapılır hale gelmesi ve birey veya toplumu, polemik iklimini olumsuz yönde etkilemesi durumu, açıklıkla belirtmek gerekir ki eleştirinin sefaleti kavramını ifade eder.
Eleştirinin Amacından Uzaklaşması
Max Horkheimer’ın dediği gibi, ‘Eleştirel akıl, yalnızca toplumsal gerçekliğin bir aynası değil, aynı zamanda onun oluşumunda aktif bir güçtür.’ Günümüz yazın dünyasında ve özellikle “sosyal medya”da eleştiri, bu aktif ve dönüştürücü gücünü kaybederek asıl amacından çok uzaklaştı. Bilgiye dayanmayan, içeriği boş, sadece yıkıcı olmayı hedefleyen, özensiz bir dille yapılan eleştiriler, karanlık ve sorumsuz bir iletişim ortamında yaygınlaşıyor. Bu durum, eleştirinin tam anlamıyla sefilleştiğini gösteriyor. Böylesi eleştiriler, yapıcı olmak yerine toplumu geriyor ve anlamsız tartışmalara yol açıyor.
Bu durum, daha çok eleştiren, eleştiri yaptığını zannedip başka amaçlara yönelen için zararlı sonuçlar doğurabilir. Eleştiri, kişisel çıkarlar için yapılması, mahalle baskısına boyun eğdirmeyi amaçlaması, benzeştirmek ya da tekleştirmeye dönük olması, karşıtlık ekseninde ele alınması veya intikam duyguları gibi olumsuz motivasyonlarla yapıldığında sefalete düşer. Kendisini tüketir, amacından uzaklaşır, yoldan çıkar ve amorf bir yapıya dönüşür.
Herhangi bir konu hakkında belgeye ve yeterli bilgiye sahip olmadan yapılan yüzeysel ve asılsız eleştiriler, eleştiri olmaktan çok suçlama, karalama, kültürel yoksunluk hatta iletişim etiği dışına savrulma biçiminde tanımlanmalıdır. Ciddi bir kusur sayılmadan, toplulukların dayanaksız eleştiri ve yorumdan arınması olanaklı değildir. Bilgi, üslup ve dilde özen ele alınmaksızın yapılan yorumların hiçbiri eleştiri kapsamında değerlendirilmemelidir. Elbette aşırı yorum da sorunludur, ancak eleştiri kadar tehlikeli ve sakıncalı değildir. Unutmamak gerekir ki her türlü kişisel önyargı, objektif bir değerlendirme yapmaya engeldir. Ön kabullerimizin ve fikrimizin olması, sınırlı bilgilerle belli yargılar oluşturmamız anlamına gelmemelidir. Aşırı genelleme, öznel durumu ve koşulların etkisini, zamanın ve zeminin rolünü unutarak, sadece özel bir durumdan yola çıkarak tüm bir grubu veya durumu kapsayan genellemeler yapmak eleştiri ve yorum bakımından sakıncalı ve sağlıksızdır. Kişisel hakarete dönüşen ya da kişiselleşen her türlü eleştiri, bağlamından koparılan yorum, hakaret ve özensizlik sınırları içinde değerlendirilmelidir. Eleştiri yapıcı öneri sunmak, çözüm bulmak zorunda olmadığı gibi, yıkıcı ve suçlayıcı olmak, hakaret içermek, karalama yapmak zorunda da değildir.
Bağlamından Koparılan Eleştiri
Bağlamından koparılan eleştiri, amaç, nitelik ve içerik bakımından başka bir şeye dönüşür. Bir ifadenin, duygunun, tavır veya davranışın hatta eylemin esas amacından uzaklaştırılıp, bağlamından çıkarılıp, farklı bir bağlama oturtularak eleştirilmesi, eleştiriyi bilgiden, nesnellikten koparır ve sefil hale getirir.
Bu durum, eleştirilen şeyin anlamını çarpıtır, herhangi bir kişinin ve metnin niyetini okumak ve aşırı yorum anlamına gelir. Yanlış yorum ve eleştiri, haklı ve kaçınılmaz olarak yanlış bir izlenim yaratır. Bu durum, eleştirilen şeyin anlamını çarpıtır, herhangi bir kişinin ve metnin niyetini okumak ve aşırı yorum anlamına gelir. Yanlış yorum ve eleştiri, haklı ve kaçınılmaz olarak yanlış bir izlenim yaratır. Walter Benjamin’in de işaret ettiği gibi, eseri bağlamından koparmak, ‘aura’sını (kendine özgünlüğü) zedelemekle kalmaz, onun özgünlüğünü ve hakikatini de yitirmesine neden olur. Bağlamından koparılan eleştiri, yanlış anlama nedeniyle yapılmıyorsa veya amaç ve içeriğinden koparılarak ele alınıyorsa, somut gözlemlere, açık ve objektif yoruma, bilgiye dayanmıyorsa, giderek primitif (ilkel) hale gelen hiciv ve taşlama kategorisine bile dahil edilmeyi hak etmiyor demektir. Kuşku olmasın ki, eleştirilen tavır ve düşüncenin hatta eylemin özgün bağlamı tam olarak anlaşılmadığında, yanlış, taşkın ve aşırı bir yorumlama ortaya çıkar.
Karalama, ‘çamur at izi kalsın’ yaklaşımı, gözden düşürme, toplumun gözünde değersizleştirme gibi çabalara hizmet eden art niyetli her tutum: eleştirilen kişiyi veya fikri karalamak amacıyla, bilinçli olarak bağlamından koparılan eleştirilerdir. Bunlar sefildir, nitelik ve içerikten yoksun aşırı yorumlardır ve hiciv yahut taşlama bile değildir.
Yazık ki siyasi arenada, siyasi manipülasyon yaparak rakip görüşleri zayıflatmak veya itibarsızlaştırmak için bağlamından koparılan eleştiriler sıkça kullanılır. Yıpratma, hedef kişi ve kurum hakkında yeni izlenimler yaratma, kimlik ve kişilik zedelemeye hatta farklı bir kimlik ve kişilik yaratmaya matuf her türlü kitle iletişim aracını kullanma çabası; açık, örtük veya gizli biçimde düşmanlaştırma, karşı taraf yaratma gibi boyun eğdirme, yönetme ve yönlendirme girişimleridir.
“Sosyal Medya” ve Bağlam Kopukluğu:
Theodor W. Adorno, kültür endüstrisinin eleştiriyi bile metalaştırarak tükettiğini belirtmiştir. Sansasyon yaratma arzusuyla medyanın kullanılması, hemen hemen her zaman olayları bağlamından kopararak istenen şekilde sunulmasına yol açar. Zira basılı ve görsel medya ortamında gerçekler, gerçeğin kopyalarının arkasına saklanmakta, böylelikle oluşturulan algılarla yapay gündem yaratılmaktadır. Bağlamından koparılan eleştiri, özellikle “sosyal medya” gibi hız ve duygusal tepkiyi ödüllendiren ortamlarda, unutkanlık sorunu olan toplumsal hafıza ve ayrıştırılmış toplum kesimleri nedeniyle çoğu zaman istenen amaca hizmet eder. İşin ucunda ve içinde yanlış bilgilendirme, yönlendirme, algı yaratma çabası olsa bile insanlar, bağlamından koparılan eleştiriler nedeniyle yanlış bilgilere kanıyor, arzu edilen doğrultuda ve yönde hareket ettirilebiliyor.
Bağlamından koparılan ve sırf itibar kaybı yaşatmak nedeniyle yapılan eleştiri, yazık ki hiçbir içeriğe ve haklılığa gerek duymadan kişilerin veya kurumların itibarına zarar verebilir. Bu türden eleştiriler, toplumda her zaman kutuplaşmaya ve gerilime neden olabilir.
Bilgiyi, doğru ve haklı zemini esas almayan eleştiri, güven kaybına yol açar, medyaya ve bilgi kaynaklarına olan güveni sarsar, zedeler. Orijinal bağlamı araştırmak, farklı kaynaklardan bilgi almak, eleştiri kültürü ve ortamı hakkında etraflı bir donanıma sahip olmak, eleştirel düşünmek ve bu düşünce biçiminden kopmamak, gerektiğinde değil her zaman empati kurmak, eleştiriyi içerikli, anlamlı ve bağlamıyla sıkı ilişkili hale getirir. İfade ve eylemin orijinal bağlamını anlamaya çalışmak kadar, tek bir bağlama bağlı kalmadan farklı kaynaklardan bilgi edinmek de önemlidir. Aynı zamanda sunulan bilgileri sorgulamak ve bu bilgilere eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşmak da. Bununla birlikte eleştirilen kişinin veya fikrin bakış açısını anlamaya çalışmak, daha adil bir değerlendirme yapmaya yardımcı olabilir.
Jacques Derrida, yazının ve metnin doğası gereği bağlamından koparılabilir olduğunu, her imzanın iterability (tekrarlanabilirlik) özelliğine sahip olduğunu belirtmiştir. Ancak bu tekrarlanabilirlik, sorumluluktan kopuk olduğunda sefalete dönüşür. Bağlamdan koparılan her eleştiri, anlamını yitirmeye, çarpıtılmaya ve hatta tamamen tersine dönmeye mahkumdur. Bir siyasetçinin konuşmasından cımbızla çekilen bir cümle, konuşmanın genelindeki argümanı ve amacı göz ardı edilerek bambaşka bir anlama bürünebilir. Yazarın kitabından alınan bir pasaj, eserin bütünündeki tematik örüntüden soyutlandığında, yazarın aslında anlatmak istediğinin tam aksi bir yoruma kapı açabilir. Dini otoritelerin hassas ve karmaşık metinlerinden yapılan seçici alıntılar ise, farklı ideolojik çevrelerce kendi dogmalarını desteklemek amacıyla bağlamından koparılarak kullanılabilir ve bu durum, ciddi yanlış anlaşılmalara ve ayrışmalara neden olabilir. Bağlam, sadece eleştirinin neyi hedef aldığını ve hangi koşullarda yapıldığını değil, aynı zamanda eleştirenin kullandığı dilin nüanslarını, ima ettiklerini ve hatta sustuklarını da anlamamızı sağlar. İronik bir ifade, bağlamı dikkate alınmadığında ciddi bir itham gibi algılanabilir. Yapıcı bir eleştiri, düşmanca bir ortamda dile getirildiğinde şüpheyle karşılanabilir. Dolayısıyla, herhangi bir eleştiriyi değerlendirirken, onu çevreleyen tüm unsurları dikkate almak zorundayız. Eleştirinin yapıldığı zamanın ruhunu, eleştirenin motivasyonlarını, hedeflenen konunun özelliklerini ve ilgili diğer söylemleri anlamaya çalışmak, bizi daha adil, daha derinlikli ve daha doğru sonuçlara ulaştıracaktır. Aksi takdirde, bağlamından koparılan her eleştiri, gerçeğin bir karikatürüne dönüşme ve iletişim kurmak yerine anlaşmazlıkları körükleme riski taşır. Anlamlı ve yapıcı bir eleştiri kültürü için, bağlamı her zaman pusulamız olarak kabul etmeliyiz.
Eleştirinin Sonuçları ve Etkileri
Eleştirinin sonuçları, eleştirinin kendisi kadar önemlidir ve çoğu zaman eleştirinin niteliği ve etkinliği hakkında çarpıcı bilgiler sunar. Eleştirilen kişi veya kurumla ilişkilerin bozulması, hatta kalıcı olarak kopması, eleştirinin yapıcı bir amaca hizmet etmekten ziyade, yıkıcı ve incitici bir nitelik taşıdığını gösterebilir. Sağlıklı bir eleştiri, iletişimi güçlendirmeyi hedeflerken, ilişkilerin kopması tam tersi bir sonuç doğurur.
Eleştirilen tarafın motivasyonunun azalması ve üretkenliğinin düşmesi, eleştirinin amacından saptığının ve hatta kendi kendini sabote ettiğinin bir işaretidir. Eleştirinin nihai hedefi, gelişimi teşvik etmek ve performansı artırmak olmalıdır. Ancak, sürekli ve olumsuz eleştiriler, bireylerde ve kurumlarda bir savunma mekanizması oluşturabilir, öğrenme ve iyileşme arzusunu köreltebilir. Özellikle bireylerde, bitmek bilmeyen eleştiri bombardımanı, öz saygının zedelenmesine, kaygı bozukluklarına ve hatta depresyona kadar varan ciddi psikolojik sorunlara yol açabilir. Bu durum, eleştirinin yapılış biçiminin ve sıklığının ne kadar kritik olduğunu açıkça ortaya koyar.
Toplumsal düzeyde ise, eleştirinin seviyesinin düşürülmesi ve kutuplaşmaya neden olması, çok daha geniş çaplı sorunlara yol açabilir. Gerçek ve önemli sorunlar göz ardı edilirken, kişisel saldırılar, hakaretler ve yersiz ithamlar ön plana çıkar. Oysa, Jürgen Habermas’ın İletişimsel Eylem Kuramı’nın temelini oluşturduğu gibi, ‘Gerçek eleştiri, baskıdan azade bir iletişim ortamında, daha iyi argümanın gücüne dayanır.’ Toplumsal düzeyde ise, eleştirinin seviyesinin düşürülmesi ve kutuplaşmaya neden olması, çok daha geniş çaplı sorunlara yol açabilir. Bu tür bir ortamda, rasyonel tartışma zemini kaybolur ve toplumsal uzlaşı imkânsız hale gelir. Aşırı ve yersiz eleştiriler, sağlıklı çözümler üretmek yerine, kısır çekişmelere, boş yere enerji harcamaya neden olur ve asıl sorunların çözülmesini engeller. Özetle, eleştirinin sonuçları, bir aynanın yansıması gibi, eleştirinin kalitesini ve etkisini gösterir. İlişkilerin zedelenmesi, motivasyonun düşmesi ve toplumsal kutuplaşma gibi olumsuz sonuçlar, eleştiri sürecinde bir şeylerin yanlış gittiğinin açık işaretleridir. Bu nedenle, eleştiri yaparken sadece ne söylediğimize değil, aynı zamanda nasıl söylediğimize ve bunun potansiyel sonuçlarına da büyük özen göstermeliyiz. Yapıcı, saygılı ve bağlamına uygun eleştiriler, gelişimin ve ilerlemenin anahtarıyken, yıkıcı ve düşüncesizce yapılan eleştiriler, sadece zarar ve huzursuzluk yaratır.
Yapıcı Eleştirinin Nitelikleri
Eleştirinin doğası gereği her zaman yapıcı olması beklenmese de bağlamından kopmayan ve sağlam bilgi temeline dayanan yapıcı eleştirinin gücü ve etkisi tartışılmazdır. Bu tür bir eleştiri, bireysel ve toplumsal ilerlemenin vazgeçilmez bir unsurudur. Ancak bu değerli aracın etkili olabilmesi için, belirli niteliklere sahip olması hayati önem taşır.
Eleştiri Spesifik (Özellikli) Olmalıdır: Yapıcı eleştiri, öncelikle spesifiktir. Genel ve soyut yargılardan kaçınır; bunun yerine, eleştirilen durumu veya davranışı somut örneklerle ve gözlemlenebilir detaylarla destekler. “Her zaman hatalısın” gibi muğlak bir ifade yerine, “Dünkü toplantıda sunduğun raporda şu kısımda bahsettiğin veriler güncel değildi” şeklinde net bir geri bildirim sunar. Bu spesifiklik, eleştirilen kişinin neyi değiştirmesi gerektiği konusunda net bir anlayış geliştirmesine yardımcı olur.
Eleştiri Saygılı Olmalıdır: İkinci olarak, yapıcı eleştiri saygılıdır. Eleştirinin odağında, kişinin kendisi değil, sergilediği davranış veya ortaya koyduğu durum vardır. Kişisel saldırılardan, aşağılayıcı ifadelerden ve suçlayıcı bir dilden özenle kaçınılır. “Sen zaten beceriksizsin” yerine, “Bu görevde farklı bir yaklaşım denemek işe yarayabilir” gibi yapıcı bir dil kullanılır. Bu saygı, eleştirilen kişinin kendini tehdit altında hissetmesini engeller ve geri bildirime açık olmasını sağlar.
Eleştiri Çözüm Odaklı Olmalıdır: Üçüncü önemli özellik ise çözüm odaklı olmasıdır. Yapıcı eleştiri, sadece sorunu veya eksikliği işaret etmekle kalmaz, aynı zamanda potansiyel çözüm önerileri sunar. “Bu böyle olmamalıydı” demek yerine, “Bir dahaki sefere şu yöntemi deneyebiliriz” veya “Bu konuda birlikte nasıl bir çözüm üretebiliriz?” gibi yaklaşımlar sunar. Bu, eleştiriyi bir suçlama aracı olmaktan çıkarıp, bir öğrenme ve iyileştirme fırsatına dönüştürür.
Eleştiri Uygun Ortam ve Zamanda Yapılmalıdır: Son olarak, yapıcı eleştiri belli bir zaman aralığında ve uygun bir ortamda yapılır. Eleştirinin zamanlaması ve sunulduğu bağlam, alıcının eleştiriye açıklığını ve eleştirinin etkinliğini doğrudan etkiler. Yoğun stres altında veya başkalarının önünde yapılan bir eleştiri, savunmacı bir tepkiye yol açabilirken, sakin ve özel bir ortamda yapılan geri bildirim çok daha olumlu sonuçlar doğurabilir.
Özetle, doğru kullanıldığında eleştiri, bireysel yeteneklerin gelişmesinden toplumsal normların iyileşmesine kadar pek çok alanda katalizör görevi görür. Ancak, eleştirinin sefaleti, yani bağlamından kopuk, bilgisizce, saygısızca ve yıkıcı bir dille yapılan eleştiriler hem eleştiren hem de eleştirilen için derin yaralar açabilir. Bu nedenle, eleştiri sanatında ustalaşmak; dikkatli olmayı, empati kurmayı, saygılı bir dil kullanmayı ve her zaman çözüm odaklı bir yaklaşım benimsemeyi gerektirir. Ancak bu sayede eleştiri, bir yıkım aracı olmaktan çıkıp, bir gelişim ve ilerleme gücüne dönüşebilir.
Eleştiri ve Yorumda Önyargılarımızın ve Bakış Açılarımızın Rolü
Yorum yapmak ve eleştiri sunmak, yalnızca bir düşünce beyanı değil, aynı zamanda zihinsel bir sürecin, kültürel birikimin ve sosyal etkileşimlerin sonucudur. Bu süreç, bireyin dünyayı algılayış biçimini yansıttığı gibi, içinde bulunduğu toplumun değerleriyle de etkileşim halindedir. Ancak bu değerlendirme ve ifade süreçleri, çoğu zaman farkında olmadığımız önyargılarla şekillenir. Bu nedenle, yorum ve eleştirinin sadece ne söylendiğiyle değil, nasıl ve hangi zihinsel çerçevede söylendiğiyle de ilgilenmek gerekir.
Yorum, bir metin ya da olay karşısında bireyin kişisel anlamlandırma çabasıdır. Eleştiri ise daha sistematik ve ölçütlü bir yaklaşımdır. Her iki süreç de yalnızca birer kanaat belirtme biçimi değil, aynı zamanda toplumsal düşüncenin inşasında temel taşıdır. Bu bağlamda, önyargıların bu sürece dahil olması, yalnızca bireysel değil, toplumsal anlamda da sorunlu sonuçlara yol açabilir.
Bu değerlendirme ve ifade süreçleri, çoğu zaman farkında olmadığımız önyargılarla şekillenir. Önyargılar, çoğunlukla farkında olmadan edindiğimiz, deneyim ya da bilgiye dayanmayan yargılardır. Bunlar genellikle kalıplaşmış, çoğu zaman da olumsuz varsayımlardır ve bireyin olaylara tarafsız bakmasını engeller. Bu durumun kökenine inildiğinde, Julia Kristeva’ya göre, bir kişiyi karalama veya eleştirme eylemi, sıklıkla kişinin kendi içinde barındırdığı başkasına duyulan yabancılığın dışa vurumudur. Diğer yandan, Michel Foucault’nun işaret ettiği gibi, ‘Bütün bilgi biçimleri, iktidar ilişkilerinin bir sonucu ve aracıdır.’ Bu nedenle, yorum ve eleştirinin sadece ne söylendiğiyle değil, nasıl ve hangi zihinsel çerçevede söylendiğiyle de ilgilenmek gerekir. Seçici algı yoluyla yalnızca kendi inanç ve düşünce sistemimizle örtüşen bilgileri fark ederken, diğerlerini göz ardı ederiz. Genellemelerle bireysel deneyimleri tüm bir gruba ya da olaya mal eder, basmakalıp olan bir düşünceyle belirli sosyal grupları dar kalıplar içine hapsederiz. Bu durum, aynı zamanda bilgi çarpıtmasına neden olur; karşıt düşünceleri çürütmek yerine onları görmezden gelen bir yanlışa yol açar. Bu da adalet duygusunu, iletişim kalitesini ve toplumsal empatiyi zedeler. Bu noktada, daha adil ve yapıcı bir yorum ve eleştiri için bazı zihinsel alışkanlıkları dönüştürmek elzemdir. Önyargıların farkında olmak, değişimin başlangıcıdır. Eleştirel düşünceyle her bilginin, her görüşün sorgulanabilir olduğunu kabul etmek, bireyi dogmalardan uzaklaştırır. Bilgi edinme sürecine önem vermek, yorumların daha sağlam temellere oturmasını sağlar. Empati kurmak ise özellikle eleştiri sürecinde karşı tarafla duygusal bir köprü kurarak hem yapıcı bir dilin hem de etkili bir çözüm önerisinin önünü açar.
Yorum ve eleştiri süreçlerinde en çok karşılaşılan sorunlardan biri de niyet okumadır. Kişinin sözünden ya da davranışından yola çıkarak onun gerçek niyetini tahmin etmeye çalışmak, çoğu zaman yanlış anlaşılmalara ve iletişim kopukluklarına neden olur. Eleştiri bu nedenle sağlıklı iletişimle iç içe geçmelidir. Açık iletişim, karşılıklı güven ve şeffaflık ortamında niyet okumaya gerek kalmaz. Eleştirinin amacı karşı tarafı rencide etmek değil, gelişimine katkı sunmak olmalıdır. Niyet üzerine kurulu yorum ve eleştirilerde belirsizlik hâkimdir; bu da eleştirinin hem içeriğini hem etkisini zayıflatır.
Bir eleştirinin değer taşıması, onun bilgiye, mantığa ve etik bir temele dayanmasına bağlıdır. Değer zinciri olarak tanımlanan bu yapı, bilgi, ahlak, niyet ve sorumluluk halkalarının birbirini tamamlamasıyla oluşur. Bir eleştiride, yalnızca söylenen değil, söylenme biçimi, amacı ve bağlamı da değerlidir. Kaynağını gerçeklikten almayan, maddi ve fikri temellere dayanmayan değerlendirmeler, eleştiriden çok kişisel saldırı niteliği taşır. Bu noktada eleştiriyi hakaretle ayıran temel çizgiye dikkat etmek gerekir: Eleştiri davranışa ya da fikre yönelirken, hakaret doğrudan insan onuruna saldırır.
Objektiflik, eleştirinin temel taşlarından biridir. Eleştirmenin kişisel önyargılarından, duygularından ve çıkar ilişkilerinden bağımsız hareket etmesi beklenir. Elbette tam anlamıyla nesnel olmak zordur; fakat bu ideali hedeflemek bile yorum ve eleştirinin kalitesini artırır. Eleştirinin amacı, sadece hatayı göstermek değil, aynı zamanda yol göstermektir. Açıklayıcı, çözüm odaklı ve bilgiye dayanan eleştiriler, gelişimi teşvik ederken, savunma duvarlarını da yıkar. Böylece hem bireysel hem kurumsal düzeyde daha sağlıklı bir iletişim zemini oluşur.
Eleştiri edebi anlamda da önemli bir yere sahiptir. Fransızca kökenli “critique” kelimesinden türetilen bu kavram, Türkçede “tenkit” olarak karşılık bulmuştur. Halk edebiyatında ise bu işlevi “taşlama” üstlenmiştir. Toplumsal sorunları hiciv yoluyla ele alan taşlamalar, yalnızca edebi ürün değil, aynı zamanda toplumsal eleştirinin bir aracıdır. Bu durum, Anadolu kültüründe de eleştirinin ne kadar köklü bir yere sahip olduğunu gösterir.
Eleştirinin Anlamı ve Kültürel Bağlamı
Siyasette eleştirinin oynadığı merkezi rolü anlamadan, farklı kültürlerde eleştiriye nasıl yaklaşıldığını incelemek ve her türlü iş ile eylemin eleştiriye tabi tutulması ve yapıcı eleştiri alışkanlığının geliştirilmesi gibi önemli konuları derinlemesine ele almak mümkün değildir. Eleştiri ve yorumun sağlıklı bir şekilde analiz edilebilmesi, ancak toplumsal süreçlerin karmaşıklığı ve insanlar arasındaki ilişkilerin dinamikleri hakkında derin bir anlayışa sahip olmakla mümkündür.
Bireyin kişisel gelişim yolculuğu, toplumsal hayattaki etkileşimleri, ruh sağlığının hassasiyetleri, ekonomik sistemlerin işleyişi ve sosyal düzenin karmaşık yapısı, eleştiri ve yorum konularında sergilenecek seviyeyi derinden etkiler. Kişisel gelişimine odaklanmış bir birey, eleştiriyi bir öğrenme fırsatı olarak görme eğilimindeyken, psikolojik olarak hassas bir kişi eleştiriyi bir tehdit olarak algılayabilir. Toplumsal normlar ve değerler, neyin eleştirilebilir olduğunu ve eleştirinin hangi sınırlar içinde yapılması gerektiğini belirlerken, ekonomik ve sosyal düzenin adaletsizlikleri ise eleştirinin odağını ve şiddetini şekillendirebilir.
Farklı kültürlerde eleştiriye yaklaşım da bu karmaşık etkileşimden bağımsız düşünülemez. Bazı kültürler açık ve doğrudan eleştiriyi teşvik ederken, diğerleri daha dolaylı ve örtülü bir iletişim tarzını benimseyebilir. Hiyerarşik yapıların güçlü olduğu toplumlarda, üst düzeydeki kişilere yönelik eleştiri daha çekinceli olabilirken, daha eşitlikçi kültürlerde eleştirel düşünce daha yaygın ve kabul gören bir norm olabilir. Bu kültürel farklılıkları anlamak, eleştirinin evrensel bir olgu olmadığını ve her toplumda farklı anlamlar taşıyabileceğini gösterir.
Herhangi bir işin veya eylemin eleştiriye konu edilebilmesi ve yapıcı eleştiri alışkanlığının geliştirilmesi ise, şeffaflık, hesap verebilirlik ve katılımcılık ilkelerinin benimsendiği bir ortam gerektirir. Eleştiriden korkulan veya cezalandırıldığı bir atmosferde, yapıcı geri bildirim mekanizmaları gelişemez ve dolayısıyla ilerleme ve iyileşme potansiyeli sınırlanır. Yapıcı eleştiri alışkanlığının yerleşmesi için, eleştirel düşünceyi teşvik eden bir eğitim sistemi, farklı görüşlere saygı duyan bir medya ve eleştirinin bir tehdit değil, bir fırsat olarak algılandığı bir toplumsal bilinç gereklidir.
Sonuç olarak, eleştirinin anlamı ve derinliği, sadece dilbilgisel bir analizle değil, aynı zamanda siyasi sistemlerden kültürel normlara, bireysel psikolojiden toplumsal dinamiklere kadar geniş bir yelpazede değerlendirilerek anlaşılabilir. Eleştiri ve yorumun sağlıklı bir şekilde analiz edilmesi, toplumsal süreçlerin ve insanlar arası ilişkilerin karmaşık doğasını kavramakla mümkündür. Ancak bu derinlemesine anlayış sayesinde, eleştirinin yapıcı gücünden en iyi şekilde yararlanabilir ve hem bireysel hem de toplumsal düzeyde daha sağlıklı ve gelişmiş bir geleceğe doğru ilerleyebiliriz.
Yorum ve Eleştiri: Maksadı Aşan İçerikler ve Estetiğin Eleştirilebilirliği
Yorum ve eleştiri, kimi zaman bu kavramları kullananların maksadını aşan, onları başlangıç amaçlarından uzaklaştıran içeriklere bürünür. Bir şeyi yorumlamak, o şeyle ilgili hemen hemen her şey hakkında önyargılar oluşturmaya kadar varan, eserin yaratıcısının ya da duygu ve düşünce sahibinin niyetini okuyan bir süreç oluşturmaktadır. Bir şeyi eleştirmek, o şeye dair bilgiye dayanmayan, kaynak gözetmeyen ve ölçü önemsemeyen, esas konu ve amaçtan uzaklaşan ve tamamen kişisel duygulara ve kişisel niyete bağlı ifadeler, yorumlar, yakıştırmalar, onamak ve reddetmek, beğenip beğenmeme gibi tümüyle sübjektif harekete yol açan süreçler yaratmaktadır.
Anlatmak için yaşamakla sadece anlatmak, bir şey hakkında düşünce açıklamak apayrı şeylerdir. Eleştiri ya da yorum da sadece eleştiri ve yorumu ifade etmek için dile getirildiğinde, içerik ve amaç bakımından metnin, niyetin, hareket ve etkinliğin hem öznel hem nesnel olanın önemli ölçüde göz ardı edilmesi, dikkate alınmaması demektir.
Antik Yunan düşünürleri Platon ve Aristoteles’in sanatı mimesis (taklit) kavramı üzerinden eleştirmesi, eleştiri kültürünün binlerce yıl önce dahi bir bilgi ve değer meselesi olduğunu ortaya koymuştur. Bu bağlamda, etkili bir eleştiri süreci, kaçınılmaz olarak bilgi ve donanım gerektirir. Etkili bir eleştiri süreci, kaçınılmaz olarak bilgi ve donanım gerektirir. Anlam, içerik ve bağlam, bilgi olmadan oluşturulamayacağından, bilgi bu süreçte konunun merkezi öznesi haline gelir. Söz gelimi, estetiği anlamlı kılan ve onu bir bütün olarak ortaya çıkaran bütün özellikleri, ancak aynı birikim ve donanıma sahip bir gözle eleştirilebilir. Estetik, en genel tanımıyla, güzelliğin ve sanatın doğasını inceleyen felsefe dalıdır. Alman filozof Alexander Gottlieb Baumgarten’ın 1750’de yaptığı tanıma göre estetik, duyusal bilginin bilimidir; güzel üzerine düşünmeyi, onu incelemeyi ve aramayı kapsar. İster duyusal algı ve beğeniye odaklansın, isterse Baumgarten’ın tanımına, estetik deneyimi oluşturan bütün unsurlar, ancak benzer veya yaklaşık bir entelektüel donanımla tam olarak değerlendirilebilir ve eleştirilebilir.
Bölüm Sonu Yerine
Eleştirinin Sefaleti, çağımızın bilgiye dayanmayan, bağlamından kopuk ve yıkıcı iletişim kültürünün acı bir yansımasıdır. Kant’ın uyarısıyla başladığımız bu yolculukta gördük ki, kavramsız duyumlarla yapılan eleştiri, polemik üretmekten ve toplumsal gerilimi artırmaktan öteye gidemiyor. “Sosyal medya”nın hız ve anonimliği besleyen ortamı, eleştirinin amacını kişisel çıkar, niyet okuma ve itibar zedeleme düzeyine indirgeyerek bu sefaleti derinleştirmektedir. Oysa eleştiri, bir yıkım aracı değil, gelişim ve ilerlemenin itici gücü olmalıdır. Bu dönüşümü sağlamak için yapılması gerekenler açıktır: eleştiriyi bilgi, empati, saygı ve somutluk zeminine oturtmak; önyargılarımızın farkında olmak ve daima çözüm odaklı bir yaklaşım benimsemektir. Ancak eleştirel düşünceyi bir tehdit değil, bir fırsat olarak gören, bağlama sadık ve etik değerleri koruyan bir kültür inşa ederek, eleştirinin sefaletinden kurtulabilir ve onu ait olduğu yapıcı ve aydınlatıcı güce kavuşturabiliriz. Ümit Tektaş, 08.10.2025
(*) Bu yazı, eleştiri ve yorum üzerine hazırladığım dosyadan alınmıştır.