Yukarıdaki başlık Bayram Bozyel’in Deng Yayınları arasında çıkan kitabına ait. Söz konusu başlık hem konu bakımından hem okuru bir eyleme, düşünmeye çağırması yönünden ilgi çekici ve oldukça kışkırtıcı. Bozyel, demokrasi üzerine düşünürken, okurla birlikte uzun bir demokrasi yolculuğuna çıkarken, belki de çok azımızın yapabildiğini ileri sürerek, “Daha da önemlisi demokrasinin bir ahlaki boyutunun olması gerekir,” diyor. Ahlakın olması için de tercihlerimizi kendi özgür irademizle yapmamıza elveren politik özgürlüğe ihtiyacımız olduğunu vurguluyor.
Demokrasi üzerine düşünmek, aslına bakarsanız insanlığın daha derli toplu bir yaşama geçişinden itibaren, ulaştığı gelişim evrelerinin neredeyse tümü üzerine düşünmek demektir. Ahlak ise, topluluktan topluluğa, bir coğrafyadan diğerine farklılık gösterse de, belki de kavram olarak insanlık tarihiyle yaşıttır. Elbette anılan konularla ilişkisi oranında ahlak, etik ve değer, toplumsal düzen ve kurumsal niteliğe sahip bütün yapıların gündeminde olmalıdır. Günümüzde hayatın, dolayısıyla toplumsal gelişmenin etik ve değerler üzerinden ilerlemesi vurgusu çok fazla yapılıyor. Geçmişte birçok kurumsal yapının, birçok öğretinin, sosyal düzen öneren ideolojinin kendine göre bir ahlakı veya ahlak önermesi vardı. Denebilir ki pek çok alanın ve kurumsal yapının bir ahlakının olması gerektiği, yüzyıllardan beridir bazı kesimler, sosyologlar ve felsefeciler tarafından ileri sürülür. Bu nedenle de, mesela devrimci ahlak, meslek etiği, etik, değerler, Ahlak felsefesi ya da felsefe açısından ahlak, dinlerle beraber ortaya çıkan ahlak anlayışı gibi, demokrasilerin de kendisini sürdürebilir kılan bir ahlaka, bir etiğe gereksinimi olabilir. Demokrasilerin bir ahlak ve bir etiğe ihtiyaçları olması, belki de hukuk alanındaki yansızlık, tarafsızlık, bağımsızlık ilkeleri gibi bir referans oluşturur. Zira toplumdan topluma değişim gösteren ve pek çok çeşidi bulunan ahlak, insanların yaygın şekilde referans aldığı bir kavramdır.
Bayram Bozyel’in, nasıl bir ahlak önerdiğinden bağımsız olarak ahlaki boyuta değinerek, dolayısıyla ahlak kavramına vurgu yapması, Sorbonne Üniversitesi’nde sosyoloji dersleri veren Fransız Sosyolog Albert Bayet’in bir zamanlar çok ünlü olan Bilim Ahlakı adlı çalışmasını (kitap) anımsattı.
Bayet, adı geçen eserinde, “Bilim, buluşlardan buluşlara atılırken, ahlak bu atılışa ayak uyduramıyor. İnsanlar daha bilgili olmakla daha doğru olmuyorlar. Kaderin korkunç bir cilvesi olarak, aklın en şaşırtıcı ilerlemelerine tanık olduğumuz çağımızda açlık ve savaşlar eksik olmuyor. Buradan yola çıkarak bilimin öldürme gücümüzü artırdığını, insanı makineye köle ettiğini, lüksü, aç gözlülüğü azdırdığını ileri sürenler hiç de az değil,” diyor. Albert Bayet aynı zamanda bilim ahlakının bilimle birlikte gelişmesi halinde, insanlığın refah ve mutluluğa erişebileceğini vurguluyor. İnsanların, insan soyunu yok edebilecek korkunç silahlara sahip olduğuna dikkat çeken Bayet, “Ne zaman ki bilim ahlakı, bilimin ilerlemesine yoldaşlık edecek, belli ilkeler üzerinde insan beyninin sağlam birliğini kuracak, işte o zaman yaşamımıza bir coşku katacaktır,” diyor.
Okurun hoşgörüsüne sığınarak konu bağlamından kopmadan ahlak kavramı üzerinde biraz daha durmakta yarar görüyorum. Kendisi kurallar toplamı da olan ahlak, kurumlar yönünden gerekli mi, değil mi? Kurumların ahlakları mı olmalı, kurumlar denetlenebilir yapılar mı olmalı, bu kabil tartışmalardan bağımsız olarak herhangi bir ahlakın, etiğin ve değerin toplumsal hayatın her alanında hayati öneme haiz olduğunu söylemem gerekir.
Her toplumsal sistemin bir ahlaki temeli vardır, diyen Bozyel, demokrasi de bir ahlaka, ahlaki temele sahiptir, demektedir. Bozyel söz konusu iddiasını desteklemek için Robert A. Dahl’in, ahlaki özerklik, doğal eşitlik ilkesi ve bireysel kendi kaderini tayin hakkı gibi saptamalarına vurgu yapıyor.
Hiç kuşku olmasın ki demokrasi hangi düzeye erişirse erişsin daha insani ve daha özgürlükçü olmadıkça ahlak olgusundan uzak kalır. Denebilir ki ahlak gerçeklikler, gereklilikler ve tutarlılıklar üzerine temellendiğinde genel kabul görme olanağı bulur. İnsani ve toplumsal gelişmeyi ve tek tek bireyler için iyi hayat kurmayı, toplumsal refahı, daha çok insan olmayı, daha özgür bir toplum amaçlamayı esas almayan ahlak teorileri, hiç şüphe olmasın ki kahir çoğunlukça onanmakta zorlanırlar. Aynı zamandan akla, bilime, mantığa dayanmayan, sadece töreye, geleneğe ve göreneğe yaslanan, baskıdan ve zordan gücünü alan ahlak teorileri de muhakkak genel kabulün dışında kalırlar. Adı ne olursa olsun, özgürlüğü ve insan esenliğini odak alan, hiçbir sınıfa, zümreye ya da kliğe dayanmayan, karar alma süreçleri özgür olan bir yönetim biçimi, ancak kabul edilebilir ahlakta bir yönetim biçimi olur.
Demokrasinin kime hizmet ettiğinden, kimin emrine girdiğinden ve hangi ideolojinin ürünü olduğundan bağımsız olarak, anılan konu üzerinde düşünmek, insanlığın ortak geleceği adına, ortak çözümler ve ortak bir yol bulmak için oldukça önemlidir. Unutmamak gerekir ki egemenlerin gizli ya da açık bir elastikiyet alanı olsa da demokrasi, insanlığın şu zamana kadarki ideale yakın en iyi yönetim buluşudur. Nasıl işlediklerinden bağımsız olarak demokrasiler, günümüz uluslararası ortak havuzuna, insanlığın ortak dağarcığına, bilinen ve toplum kesimlerini sistemlerle uyumlu hale getiren en güvenli ve birey odaklı olan yapılardır.
Bayram Bozyel’in bizleri üzerine düşünmeye davet ettiği konu, Antik Yunan’dan günümüze insanlığın tartıştığı, geliştirdiği, ileri götürdüğü ve toplumların daha iyi yaşamı için ortak birikimle harmanladığı demokrasi, açıkça belirtmem gerekir ki, dünyadaki pek çok değerli şey gibi, egemenlerin, Küresel Egemenlik Sistemi’nin boyunduruğu altındadır.
Bozyel, kitapta insanlığın en temel ve en ağır sorunu olan eşitlik kavramına, uzlaşmacı demokrasi ve kendi kendini yönetme hakkının en kapsamlılarından federal yönetim olgusuna değiniyor, anılan konulara önemli oranda yer veriyor. Bozyel, bunu yaparken aynı zamanda, yüzyılları aşan bir mesele olan Kürt sorununun çözümüne, hiç kuşku yok ki değerli bir katkı da sunuyor.
Açık ki pek çok olumsuz yaftalamalara, eksikliklere ve yetersizliklere karşın, demokrasi diğer yönetim şekillerinin arasından sıyrılarak günümüzde en yaygın kullanılan yönetim sistemi haline gelmiştir. Bu yüzden, artık siyaset bilimciler, hangi sistemin daha iyi işlediğinden çok, hangi demokrasinin daha iyi işlediği tartışmalarına girmişlerdir. Bu tartışmalara katılan liberal, komünist, sosyalist, muhafazakâr, anarşist ve faşist düşünürler, kendi sistemlerinin erdemlerini ön plana çıkarmaya çalışmışlardır. Bunlardan ötürü, demokrasinin çok sayıda değişik tanımı ortaya çıkmıştır. Bozyel de kendi zaviyesinden demokrasinin federal yönetimle, özgür politik ortamla, ahlaki temelle, tekellerle, burjuvaziyle, elitlerle, kurumlarla ve kurallarla ilişkisine değiniyor, demokrasinin korunup gelişmesi için kafa yorarak yeni şeyler söylüyor.
Demokrasinin tarihsel arka planına ve deneyimlerine değinen Bozyel, pek çoğumuzun üzerinde düşüneceği, Robert A. Dahl’in ilkel bile olsa demokrasinin en doğal politik sistem olabileceği vurgusunu okura aktarıyor.
Aynı zamandan önemli bir derleme de diyebileceğimiz Bozyel’in kitabı, demokrasi üzerine düşünmek konusunda isteyene çok geniş pencereler açıyor, fazlaca dayanakları ve bol belgesi olan tartışma zemini sağlıyor. Sadece bu yönleriyle bile hukuk, demokrasi ve siyasetle ilişkisi olanlar için, kanımca önemli bir kaynak olabilir.
Okuru, özellikle de siyasetçiyi; demokrasinin tekellerle, burjuvaziyle, elitlerle, kurumlar ve kurallarla olan ilişkisi üzerine düşünmeye, tartışmaya çağıran Bozyel, demokrasi kavramını enikonu analiz etmemize, kitabın başından sonuna değin yardımcı oluyor. Kürt demokrasisi konusunda da zihnimizi kurcalayan Bozyel, kitabıyla bu alana dair Kürt mahallesindeki kısır birikime, sınırlı kaynak ortamına, anılan konuda zaten yoksul ve yoksun olan Kürt kitaplığına, takdir edilecek önemli bir katkı sunuyor.
Bayram Bozyel, anılan eserinde; anayasa ve seçim sistemleri, farklı demokrasi modelleri, demokrasinin ahlaki temeli, demokrasinin geleceği ve demokrasiyle Kürt meselesi ilişkisi üzerine hem okuru düşünmeye ve tartışmaya hem de okuru belgeye dayanan ve bilgiden beslenen bir kanalda, yönü demokrasi olan sağlıklı bir yolda yürüyüş yapmaya davet ediyor. Bir kez daha belirtmeliyim ki, Bozyel’in demokrasi konulu pek çok başlığı gibi, hangi ahlak önermesinden bağımsız olarak demokrasinin ahlaki boyutu kavramı, konuyla ilişkisi olanların üzerinde kafa yormalarına değer, oldukça heveslendirici bir yaklaşımdır.
Tarihte demokrasiyle ilk yönetilen toplum olarak kabul edilen Eski Yunan’dan günümüze kadar çeşitli evrelerden geçen demokrasi kavramının, siyaset kurumunun ve ihtiyaçların etkisiyle zaman içinde değişime uğradığı birçoğumuz tarafından biliniyor. Demokrasi Üzerine Düşünmek, demokrasinin geniş bir tarihini, özgürlüğün insan ve toplum hayatı için önemini, özgürlük sermaye, özgürlük emek, özgürlük demokrasi ilişkisini pek çok boyutuyla gözler önüne seriyor. Hem Bozyel’in kaleme aldığı kitaptaki genel görüşler bakımından hem de hayatın deneyimlerle bize gösterdikleri yönünden açıkça anlaşılmaktadır ki, özgürlük olmadan demokrasi inşa edilemez, bütün kurum ve kurallarıyla halka dayanmayan bir demokrasi olmadan da tam manasıyla özgürlük ortamı sağlanamaz. Hiç kuşkusuz demokrasi nosyonu (kavramı), tarih boyunca insanlık tarafından üzerinde en fazla tartışmaların yapıldığı kavramlardan biridir. Kimisi şu zamana kadarki en iyi yönetim şekli, kimisi oligarşinin halk çoğunluğuyla meşrulaştırılması, kimisi halkın ortak iradeyle kamusal alanı yönetebildiği sistem, kimisi halkın kendi kendisini yönetmesi biçiminde tanımlamış fakat herkesin, her dönemin şikâyetler ve sorunlarla yüz yüze kaldığı bir yönetim şekli olarak günümüze kadar gelmiştir.
Bozyel, her biri demokratik süreç manasına gelen birçok başlığa değinerek unuttuğumuz halk meclisi, doğrudan demokrasi ve temsili demokrasi gibi kavramları okura yeniden hatırlatıyor. Bir yandan demokrasi için gerekli olanlara vurgu yapan Bozyel, bir yandan da demokrasiye gereksinimi olanları okura aktarıyor. Böyle böyle demokrasinin eksik, iyi ve üstün yanları üzerinde duruyor.
Acaba bütün insanlık yönünden demokrasi en iyi yönetim biçimi midir? En hayırlı, en etkili, en yararlı, en insani, adalet ve eşitlik duyguları yönünden en olması gerek yönetim biçimi midir? Düşünürler, sosyologlar, siyasetçiler, konuyla ilişkisi olanlar ve konu hakkında zihnini yoranlar benzer şeyler düşünüyorlar mı? Henüz anılan her kesimin benzer şeyler düşünmediklerini biliyoruz. Dolayısıyla demokrasi, en azından şu zamana kadar uygulanan demokrasiler, üzerinde genel uzlaşı sağlanmış, kahir çoğunluk yönünden olması gereken yönetim biçimleri değildirler. Ya ehvenişerdirler ya da şimdiye kadar ki uygulamalardan görece üstündürler.
Küresel Egemenlik Sistemi’nin izin verdiği çerçevede kalsa bile gene de demokrasi, ekseriyetle bir uzlaşma noktasıdır. İster şu zamana kadar ki en yaygın ve en çok kabul gören yönetim biçimi ister burjuva reformcu çerçeveyi aşsa bile özünde burjuva ideolojisi ister bambaşka bir şey olsun, itiraf etmeliyim ki demokrasi, son iki yüz yılın en önde, en geride bırakan yönetim olgusudur. Evet, demokrasi her şey değildir ama bütün kurumların aynı şarkıyı söylediği, özgürlüğün herkes için slogana dönüştüğü, kuralların herkesçe benimsendiği çok renklilikten ve çok seslilikten beslenen güçlü bir armonidir.
Bayram Bozyel, demokrasinin yaygınlaştırılması, demokraside üçüncü yol arayışı, demokraside sosyalist perspektif tartışmalarına katılarak güçlü demokrasi, refah toplumu, günümüz demokrasilerin demokrasi idealinin hukuk devletiyle sınırlanması ve Marksistlerin devletin sönümlenmesi, Lenin’in ve daha çok Stalin’in üzerinde durduğu proletarya demokrasisi konularına değiniyor.
Demokrasi üzerine düşünmek, dünya milletler federasyonu gibi kulağa hoş gelen, Kant’ın düşünün peşinden gitmek ve yeni bir çevre bilinci başlıklarında hem demokrasi trenine yeni kompartımanlar ekliyor hem de yeni bir insanlık arayışının kendine özgü yeni bir dünya düzenine, odağı insan olan global (Dünya çapında) bir sisteme açıkça işaret ediyor. Düne ait pek çok eski anıştırmaya inat, kimi ezberleri alenen tartışıyor. Kant’ın ebedi barış, dünya vatandaşlığı ve milletler federasyonundan söz eden Bozyel, insanlığın yeni bir çevre bilincine ulaşmak için doğaya bakış açısını değiştirmesi gereğine değiniyor.
Demokrasi; özgür ortam, en geniş bireysel haklar, evrensel hukuki ölçütler, her türlü sürecin en geniş katılımını esas alan sağlam bir zemine oturmalıdır. Bütün kesimler yönünden toplumsal düzenin tüm boyutları, yerindelik ve uygunluk temeline göre işleyen bir demokrasi, çoğunluğun mutluluğunu öncelemek yerine, mutsuz bir insan bırakmayacak şekilde örgütlenmelidir, böylesi bir toplumsal düzen olmayı hedeflemelidir. Egemenlerin uygun gördüğü, kabul ettiği ya da izin verdiği sınırlar içinde genişleyip daralarak elastikiyet kazanan bir demokrasi, diğer yönetim biçimlerinden istediği kadar üstün ve önde görünsün, o gerçek manada demokrasi değildir.
Demokrasinin haklılaştırılması, ahlaki özerklik gibi, günümüzde çok az tartışılan konulara değinen Bozyel, Demokrasi üzerine düşünme yelpazesini daha da açıp bazı sinir uçlarına dokunuyor. Eminim ki Bayram Bozyel, demokrasinin haklılaştırılmasını tarihsel deneyimlere bağlayanlara göre tarihte yapılan bütün baskı ve insanlığa karşı uygulamalar, demokrasi olmayan rejimler tarafından gerçekleştirilmiştir, cümlesini aktardığı halde, egemenler ihtiyaç duyduğunda demokrasi kisvesi altında da, demokratik olduğu iddia edilen ortamlarda da benzer uygulamaların gerçekleştiğini, baskı ve zulüm yapıldığını kabul edecektir. Zaten hemen sonra, “(…) tüm demokrasilerin iyi olduğunu iddia etmek mümkün değildir,” diyerek kendi cümleleriyle demokrasinin de zaafı olduğunu aktarıyor.
Çok yakın zamanda görüldü ki ABD ve İngiltere gibi hem gelişmiş ekonomilere hem de ileri demokrasiye sahip ülkelerde bile egemenler, ihtiyaç duyduklarında, otoriter rejimlerde olduğu gibi, toplumu korkuyla yönetme metoduna başvuruyorlar. (Trump’ın iktidar dönemi ve Brexit süreci, korkuyla korkutmanın en önemli göstergeleridir.)
Kim bilir belki de demokrasi, insanların acı çekip aynı zamanda hakikatlerle mutlu olduğu rejimin adıdır. Ya da Bozyel’in de ifade ettiği gibi demokrasi bir fenomendir. Muhtemelen demokrasi, hikâyesi devam eden bir destandır.
Bozyel, kitabın sonunda, federal çözüm ve demokrasi ilişkisine değinirken aynı zamanda Kürt sorununun siyasal çözümünün eşitlikçi bir federal yapıda olduğundan yana tavır koyuyor, bu yönde ilgili kesimlere çağrıda bulunuyor, fikri katkı yapıyor.
Okurun ahkâm kestiğimi düşünmeyeceğini varsayarak ifade etmem gerekir ki, bazı kitaplar yazarının önünde olur; bazı kitaplar yazarının gerisinde kalır; bazı kitaplar da davul dengi dengine cümlesindeki gibi bir dengede oturur. Demokrasi Üstüne Düşünmek, sanırım bunlardan sonuncusudur. Ölçü koymayı ve düzey belirlemeyi amaçlamadan, herhangi bir yargıda bulunmadan, Bayram'ın hoşgörüsüne sığınarak belirtmem gerekir ki, kitap yazarının emeğine, birikimine, deneyimlerine, kalemine, kısaca adına yakışmıştır.
Birçok önemli eseri yayınlayan, siyaset, kültür ve sanat alanında çok değerli işlere imza atan ve bu alanlarda sorumluluk almaya devam eden Deng Yayınlarını anmaksızın Bozyel’in kitabına odaklanmak, sanırım yayınevine büyük haksızlık olurdu. Demokrasi konusunda makale ve denemeler yazan, demokrasi üzerine düşünen biri olarak kitabın çokça heveslendirici öğe içerdiğini söyleyebilirim. Bu yanıyla Bayram’ı gönülden tebrik ediyor, eline, zihnine ve yüreğine sağlık diyorum. 01.09.2021
NOT: Her eserde olduğu gibi bu kitapta da görece eksikler, eleştirilecek yanlar muhakkak ki vardır. Odak noktam, her zaman yaptığım gibi, olumlu değerleri, yerinde öğeleri öne çıkarmak oldu. Bu odağa bağlı kaldım, bundan böyle de anılan odağa bağlı kalmaya devam edeceğim.