Seni kim dinliyor ya da okuyor merakı, yüksek sesle düşünme isteğinin önüne geçmemelidir.
Bu yazının amacı, partiler, örgütler arası ilişkiler disiplini (sıkı düzen, düzen bağı) içinde ele alınan nispeten etkisiz ve kitle bağı zayıf partiler kavramını, kendi öznel niyetlerinden bağımsız olarak elden geldiğince incelemek, ayak izleri oldukça geniş olan ittifak ve birlik tanımlamalarındaki çelişkileri ve farklılıkları ortaya koymak, nispeten zayıf, cılız ve kitle bağı yönünden etkisiz, daha az görünür olan partilerin, örgütlerin dışarıya ve ikinci çevrelere karşı politika ve ittifak davranışları üzerine oluşan yerel ölçekteki siyasal literatürü mümkün oldukça objektif biçimde tartışmaktır. Nispeten daha küçük yapıların tanımı ve etki alanı konusunda üzerinde anlaşılan tek bir yaklaşımın olmadığı, bu yapıların, içeriye ve dış çevreye karşı davranışlarında ve onların kendileri dışında kalanlarla ittifak arayışlarında ciddi yaklaşım farkları bulunduğu açıktır. Karl Marks’ın Aforizmalar adlı eserde, “Görünen gerçek olsaydı bilime gerek kalmazdı.” Ya da “Olgular olduğu gibi görünseydi, bilime gerek kalmazdı,” cümlesinden hareket ederek bize sunulanın ve kitlelerin görmesi için ortaya konanın, ontolojik ve içerik olarak önüne, arkasına, nedenine ve nasılına bakmak gerekir. Zira her şey gösterildiği gibi kabul edilseydi, dünya gelişmişlik yönünde bugünkü noktasına gelemezdi. İttifak ve birlikler de çoğu zaman gösterge amaçlıdır. Kazan kazan anlayışını esas alırlar, kapalı kapılar arkasında kotarılırlar. Kalıcı oldukları kadar, geçicidirler. İyi hesap edilmediğinde, yarar sundukları kadar, zarar vericidirler.
Birlik ve ittifakları ele alan çalışmalarda, ayak izi büyüklüğünü aramanın yanı sıra, en önemli şey; yaklaşım çeşitliliği, çıkar ve tavır farklılığı, ihtiyaçların öncelikli olduğu gerçeği üzerinde durmak ve buna göre bir yol haritası hazırlamaktır. Bu nedenle de yazı baştan sona, siyaset zemininin, kısa, orta ve uzun vadeli öznel program ve hedeflerin, siyaset sahnesinde var olan politik çeşitliliğin, kitle bağı zayıf, örgütsel ağları sınırlı partilerin kategorisinin ne derece anlamlı olduğunu sorgulamak, bunun neden ortaya çıktığını irdelemek ve politik zeminin kendine has nezaketi içinde konuyu anlamak amacını taşımaktadır. Aynı zamanda yazının maksadı, bu durumun, yani odağında birlik ve ittifakın olduğu nesnel şartların, partiler ve örgütler disiplinindeki genel gelişmeleri ve bu yapılara özgü kuramsal tartışmaları ne oranda ve hangi ölçüde yansıttığını, sürece ve kendi öznel koşullarına ne kadar bağlı olduğunu göstermeye çalışmaktır. Kendisi örgüt olmadan, örgütsel gerçekliğin kural ve esaslarına tabi olmadan, başka büyük hedefler için yola çıktığını iddia eden, ekseni dar çevre olan yapıların ve grupların, anılan süreçleri ve iş birliklerini geliştirmesinin, söz konusu yapıların süreci başlangıç amacına uygun kullanmasının mümkün olup olmadığını tartışmaktır. Gerek birlik, ittifak ve iş birlikleri tanımındaki farklılıkların gerek dışarıya karşı geliştirilen -topluma ve benzer alanda faaliyet gösteren parti ve örgütlere karşı- politika ve ittifak davranışlarındaki çeşitliliğin, nispeten etkisiz ve görece zayıf yapılar kategorisinin dışarıyla, başka yapılarla ilişkiler disiplininin birbiriyle çatışan çıkarlar zemininde hayat bulması olanaksızdır. Bu yapıların, ortak davranış geliştirmesi ve ortak kültür oluşturması zorluğu, aynı zamanda daha güçlünün emrindeki potada erime, ona benzeme, başkalaşma, onun peşine takılma, herhangi bir birleşik harekete dönüşmeden, diğeriyle örtüşen, eriyen taraflar ve sünger gibi her şeyi içine çeken taraflar denklemini ifade eder. Hal böyleyken, sırf birlikler ve ittifaklar için, siyasetin günümüze değin gelen kuramlarından yararlanan ve farklı perspektiflerden istifade eden külliyatın ele alınmasına gerek olmadığının altını çizmekte yarar vardır.
Kendimi bildim bileli ister sağdan ister soldan ister dindar kesimden, ister açık şekilde siyaset yapsın ister illegal olsun, parti ve örgütlerin tamamı, kendilerini siyaset zemininin ve hak arama mücadelesi sisteminin işleyişi için, önemli ve etkin bileşenler olarak görmüştür. Ayrıca uzunca bir dönemdir, hak, adalet ve eşitlik gibi insani ve meşru taleplerin olanca sıcaklığıyla gündemde olması, siyaseti insani bir haslet, insan olmanın tabii sorumluluğu gibi önemli bir psikolojik eşiğin içinde yorumlamayı sağlamıştır. Adeta zımnen kabul edilen bu insani ve psikolojik eşiğin olması, politikanın doğru anlaşılmasına yeni boyutlar kazandırmış, politika erbabı tarafından öne sürülen argümanların (kanıtların) tamamı, tartışma ve uğrunda emek harcama gündeminin başköşesine oturmuştur. Ayak izi genişliği küçük ve kitleleri sürükleme yönünden etkisiz, örgüt ağları sınırlı ve örgüt düzeyleri zayıf olan parti ve örgütleri tanımlarken ortaya çıkan muğlaklık, bu yapıların dış çepere ve kendi çekirdek ve çevrelerine karşı taraf olmak ya da karşıda durmak gibi eylemlilikler gerektirmiştir. Keza ürettikleri politikanın odaklarından ötürü, birlik ve ittifak davranışlarındaki çeşitliliğin, bu alana dair çelişkilerin, ortaya çıkan riskler ve fırsatların gölgesinde, soruna çözümler aranmıştır. Hiç kuşku yok ki, kendinden güçlü ve etkili olanla iş yapmak, her zaman hayırhah bir şey değildir. Zira Moliere, Kibarlık Budalası adlı eserinde, kendinden üstün olanla ittifak daima bela getirir, demektedir.
Halk yığınları nezdinde nispetten etkisi az ve kitle bağı yönünden küçük partileri incelerken; farklı ilişkilerden, siyaset teorilerinden yararlanmak, konunun doğru anlaşılmasını kolaylaştırır. Bu bağlamda, ayak izlerinin çapı ve etkisi küçük yapıların, dışarıya karşı sürdürdükleri politikalarının, farklı perspektiflerden incelenmesinin ve bu konudaki literatürün iyice tahlil edilip tartışılmasının politik yapılar sistemine önemli katkılar sağladığını söylemek gerekir. Bunun gibi tartışmaların siyasi ilişkiler, ittifak, birlik, iş ve güç birlikleri literatürüne de önemli katkıda bulunacağını düşünmek, konunun daha iyi anlaşılması için önemli bir adımdır. Hemen belirtmeliyim ki yazıda, öncelikle zayıf partilerin ve tek alanda örgütlü olan çevre ve gruplara dayanan örgüt faaliyetlerinin tarihsel gelişimi incelendiğinde, bu yapılar etraflıca analiz edildiğinde, görülecektir ki her ülkede benzer metodoloji uygulanmıştır. Denebilir ki daha çok etkisiz yapıların tanımı üzerine var olan tartışmalar, tahliller ve arayışlar, değişik kriterleri göz ardı eden, anın tipik pratik projelerini uygulayan hatta hayata geçiren çalışmalar, her zaman ele alınan iş ve eylemlerin başarısını olumsuz yönde etkilemektedir. Yazıda elden geldiğince nispeten etkisiz ve cılız yapıların dışa açılma, içeride rahatlama, mahalle baskısına göre tutum alma, etkili şekilde politika yapma iradesinin, birlik ve ittifak arzusunu körükleme hatta tetikleme süreçleri üzerindeki olumlu veya olumsuz yöndeki gücü ortaya konmaktadır. Bu gibi politik davranışları inceleyen ve siyaset zeminine bağlı kalan her türlü çalışma belgeleri, kitlelerin denetimi ve gözetiminde, açık ve şeffaf biçimde tartışılarak çözüm üretilmeli ve süreçlere ışık tutulmalıdır.
Birlikler ve ittifaklar, belli zamanlarda uygun ve elverişli olabilir
Örgütler arası ilişkiler disiplininden, ikinci çevrelere karşı politika ve iş birliği davranışından ve örgütlerin öznel niyetlerinden bağımsız olarak, makro ihtiyaçların karşılanması ve büyük ölçekteki sorunların çözüm yoluna sokulması, toplum hayatını etkileyen ekonomi alanındaki bozulmaların iyileştirilmesi için ittifaklar gerekli oldukları kadar uygun da görülebilirler. Süreçleri yönetmek, iyi yönlü ilerletmek hatta pek çok olumlu parametreyi bir arada ve uyumlu kullanmak amacıyla birlik ve ittifak arayışları makul hem de gerekli olabilir. Ne var ki bizatihi işin kendisi oldukları zaman ne birlik ne ittifak ne de herhangi işbirliği amacına matuf ilerleyebilir. Stratejik açılardan kendisinden daha güçlü siyasi topluluklara karşı yapılan birlik ve ittifak gibi hamleler, siyaset teorisi bakımdan önemli olduğu kadar, hayli ciddi sonuçlar doğurur. İzlemsel (stratejik) açıdan ittifak yapmak, önceden belirlenen bir amaca ulaşmak için tutulan yol olmak maksadı dışına çıkmamalıdır. Zaman ve zemin gözetilerek atılan bu gibi adımlar, aynı zamanda yüksek dikkat, ilgili kesimlerle yaygın biçimde somut ve açık bağlar oluşturmayı, sıcak ve süreçlere etki edici doğrudan iletişim kurmayı gerektirir. Belli amaçlar uğrunda, yapılan her iş; başlangıç amaçlarıyla ve başlangıç noktasıyla paralellikler içermelidir. Siyaset bilimi doğasının aksine düşünülmemeli, yerel ve evrensel deneyimlerin tersi yönde heves edilmemelidir. Zira zıddı; başkalaştırıcıdır, tüketicidir. Belli amaçlar yönünde ittifak ve birlik önerenlerin temel nedeni, her iki kavramın içerdiği çözüm üretme gücü ve çare bulma umududur. Ulusal, sınıfsal ve toplumsal sorunları bulunan kesimlerin çıkarları ve çözüm gerektiren bütün alanların ıslahı için, ağırlıklı olarak birlik ve ittifak, kimilerine göre ne yazık ki sihirli bir değnek niteliğindedir. Bazı kesimler, konjonktüre bağlı kapasite ve etkiye bakmaksızın, anılan kavramları böyle görmekte, kavramlara bu türden roller biçmektedir. Bu kesimlere göre karmaşık olan ve sorunsal haline gelenler de dâhil, insanlığa dair bütün meseleler, birliğin büyüsü karşısında çözüm bulur. Ortada her ne sorun varsa, bu kesimler için sorunun tarafları, birlik ve ittifak parametreleriyle çözüm iradesine boyun eğerler.
Ne var ki, örgüt ya da birlikler hatta ittifaklar, her zaman, her hal ve şartta müşterek bir amacı gerçekleştirmek veya ortak bir işi başarıya taşımak için, kişileri yahut kurumları bir araya getirmiyor. Söz konusu amaçların gerçekleşmesi ve ortak işlerin ilerletilmesi sürecini; koşullar, siyasal iklim, kadro yapısı, yılgınlıklar ve umutlar, yönetme ve yönetilme tarafındaki hareketlilik, örgütün şekil ve şemailini belirliyor. Gerçekte örgüt ağı denilen, örgütsel faaliyeti bulunan ve aynı zamanda bir kuruluşa bağlı alt bölümlerin bütünü anlamındaki yapıların hemen hepsi (parti, örgüt ağına sahip yapı, sendika, dernek, cemaat vesaire), ne yazık ki bu süreçlerden etkileniyor. Kendisinden daha kuvvetlilerin ve gündem tayin etme, süreçleri oluşturma kudretine sahip olanların arkasından sürüklenen her türlü ittifak ve birlik arayışı, önünde sonunda ve büyük bir olasılıkla bir şeye payanda (destek) veya bir şeyin arkasına takılıp kuyruk olmak zorunda kalır.
Birlikler ve ittifaklar siyaset söylemi tarihinin, akıntıları ve aynı zamanda çökeltileridir. Mark Twain’in, siyasetin kişisel bir karar ama kolektif bir uğraş olduğu düşünüşüne katkı yapan şu vecizesi, üstünde durulması gereken önemde bir cümledir: “Aynı yolu beraber yürüdüğümüzü sandığımız insanlar, aslında bize sadece gidecekleri yere kadar eşlik ediyor.” Paralel bir anlamda ifade etmese de, Cahit Sıtkı Tarancı da yaşamın kendine has gerçekçiliğini ifade eden duygusal bir vecizeyle şunları söylüyor: Hayata beraber başladığımız, dostlarla da yollar ayrıldı bir bir. Gittikçe artıyor yalnızlığımız. Şu ya da bu şekilde anlatılmış olsun, ittifakları ve birlikleri, amaçlar ve hedefler yönünden, pratik adımlar ve güncel açısından anlaşılır ve açık kılmak, ittifak ya da birlik çerçevelerinin daha bilinçli yönlendirmesi, daha anlaşılır şekilde olması gerekir. Açık ve sarih çerçeve metinler ortaya çıkınca süreci aydınlatan, anlatan ve anlaşılır kılan literatür oluşur.
İktidar özne mücadelesinde, siyasi yapıların aracı kurumlara dönüşme tehlikesi
Konuya Tao düşüncesinin kurucusu olarak kabul edilen Çinli Lao Tzu’nun, en uzun yolculuklar bile, tek bir adımla başlar, cümlesiyle devam etmeyi tercih edeceğim. Ayrıca yeri gelince siyasal hedef ve programlar açısından, başladığımız noktaya dönmemek ve başlangıç amaçlarından uzaklaşmamak gerektiği üstüne birkaç söz söyleyeceğim.
İktidarlar, yani hükümet olma süreçleri, kimi amaçlar uğrunda mücadele verildiği ve belli programların hayata geçirildiği faaliyet alanıdır. Bu amaca ulaşmak ve ortaya konulan programları uygulamak, doğrudan ve tek başına gerçekleşebileceği gibi, farklı kesimlerin iş ve güç birliğiyle de hayata geçirilebilir. Yine de bazı şeyler değişmeden ve bazı şeyleri değiştirmeden aynı süreçlerde -ittifak, koalisyon ya da iş ve güç birlikleri içinde- yer almak, siyaset alanının kırılganlığı nedeniyle çoğu zaman başkalaştırır, başlangıç niyetinden uzaklaştırır. Hatta bu şartlar içinde hareket etmek ve uyum göstermek, kimi zaman statükonun (mevcut durumun) bir parçası olmak zorunda kalmaktır. Statükonun aracına hatta nesnesine dönüşmektir. Albert Einstein’ın dediği gibi aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemek deliliktir. Eğer bir demokratik zemin, aşağı yukarı 70 yıldır bir arpa boyu ilerlememişse ve orada sürekli aynı oyun sahneleniyorsa, oraya dair beklentileri ve hedefleri gözden geçirmek, siyaset kurumunun, daha doğrusu makul ve toplumcu siyaset anlayışının kaçınılmaz sonucu ve vazgeçilmez bir görevi olmalıdır. Hangi adım atılırsa atılsın, başladığımız yeri kaybetmemek ve başlangıç amaçlarımızı karartmamak esas alınmalıdır.
Birlik ve ittifaklara ihtiyaç duyulmasına, bu gibi etkinliklerin gerekliliğine rağmen, önemli olan şey, açıklanan programlara, vaatlere, izlenecek yola ve başlangıç iradesine bağlı kalmaktır. Başladığımız yeri kaybetmeden, nereden geldiğimizi ve nereye gideceğimizi unutmadan, bilinç ve disiplin içinde mücadele etmektir. Unutmamak gerekir ki küresel sistem, kendi içinde durmadan çözümler üretir. Bu çözümler; genellikle iyileştirmeler, sağlanan kimi hak kırıntıları, nispi demokratik düzenlemeler ve hatta kimi zaman bir önceki döneme göre ileri adımlar şeklindedir. Anılan sistemde, bugün iyileştirilen bir şey, yarın yeniden iyileştirilmeye muhtaç hale gelir ya da getirilir. Zira tecrübelerle sabittir ki, bugün ileri ve iyi yönde atılan bir adıma karşılık, yarın geri ve kötü yönde iki adım atılır. Süreç bir fasit dairede; sürekli olarak bir adım ileri, iki adım geri biçimindedir. Bu döngü, tarihin, yüzyıllık dilimlerde defalarca şahitlik ettiği bir süreçtir. Zira küresel sistem yüz yıllardır kendini tekrar edip durmakta, ölçekleri ve araçları değiştirerek hep aynı şeyi yapmaktadır. Kendine bağlı, gelişmiş ve gelişmekte olan coğrafyaların tamamında uyguladığı şey budur. Başlangıç amaçlarına bağlılık ve başlangıç noktasını kaybetmemek bu nedenle çok önemlidir.
Diğer yandan her birlik girişimi, aynı zamanda bir göstergedir. Farklı olanları benzeştirmektir. Aynılaştırmak, toplumdaki farklılıkları, birlik söylemiyle yok etmektir. Birlik ve İttifak söylemine anlam katan şey, onun gerçekçi ve uygulanabilir olmasıdır. Hakeza toplumsal hayatta bir karşılığının bulunmasıdır.
Siyaset zemini, bulunduğu eksen itibariyle kırılgandır ve muğlaktır. Bu zeminde, her zaman ilkeleri ve prensipleri sulandırmak mümkündür. Zira siyaset, en yalın anlamda bir menfaat işidir. Bir topluluğun, bir zümrenin, bir sınıfın, bir sosyal kesimin çıkarlarının korunduğu ve aynı zamanda topluma hizmet edilebildiği alandır. Eğer siyaset yolunda, başlangıç iradesine dikkat edilmezse, başlangıçtaki amaçlar için özen gösterilmezse siyaset, temel amacından sapar, başka zeminlere kayar. Böylece başka menfaatlerin aracı haline gelir. Dünya yüzündeki, özellikle de az gelişmiş ülkelerdeki uygulamalara bakıldığında siyaset, zaman zaman bir kişi ya da gölgesinin arkasından gidilen, kişilerin ya da bir zümrenin çıkarlarına hizmet eden tipik ve sıradan vasıtaya dönüşebilir. İşte o zaman siyaset, olması gerekenin çok uzağına düşerek yarardan çok zarar vermeye, sorun üretmeye başlar. Böyle böyle siyaset, insanların zihnini geliştirmek yerine, onları köleleştiren hatta köle düzeninin bir parçası haline getiren aracı bir kuruma dönüşebilir. Bu gizli fakat inceden inceye örülen tehlike mutlaka görülmelidir.
Siyaset aynı zamanda uzlaşı zeminidir. Sınırsız esnekliği olabilen bir alandır. Bu yönüyle bakıldığında siyaset yapanlar ve siyasi yapılar açısından, kesin siyah olan ya da kesin beyaz olan şeyler yoktur. Hele kırmızı çizgiler hiç yoktur. Siyaset kurumu için menfaatler, sürekli menfaatler, geleceğe dair menfaatler, uzlaşılan konular, iyileştirilebilen alanlar vardır. Ayrıca siyaset; işbirlikleri ve gücünüz oranında talip olduğunuz büyük işler, gücünüz oranında çözmeye çalıştığınız, çözebildiğiniz sorunlu, sıkıntılı hatta girift olarak gördüğünüz uğraşlarla ilgili faaliyettir. Siyaset aracının bir kişinin, bir zümrenin, bir grubun, bir topluluğun çıkarına hizmet eden bir mekanizmaya dönüşme tehlikesi bile, onun başlangıç amaçları yönünden yeni davranış biçimleri, sağlıklı toplumsal analizler gerektirdiğini gösterir. İster hükumet ister muhalefet olsun, siyaset kurumunun amacı dışındaki başka şeye dönüşme tehlikesi, onu böyle olduğu andan itibaren; dikey ve yatay yarılmanın bir parçası, genel egemenlik sisteminin kuyruğuna takılan uydusu ve anılan sisteminin hizmetçisi haline getirir. Siyasette bütün toplum kesimlerine, kitle çizgisinde hizmet sunmak, bütün toplum kesimlerinin kitle çizgisindeki çıkarlarını hedef almak ve mümkünse siyaseti, kendi imkân ve araçlarıyla yapabilmek esas olmalıdır.
Siyaset kurumu; toplumu değiştiren, insanları olumlu ve iyi yönde geliştiren, toplulukları insanlığın ortak amaçları doğrultusunda dönüştüren, insan için daha güzel ve daha iyi olanı vaat eden, insanlığı ve ona hizmeti odağına alan başlangıç amaçlarına, kuruluş iradesine sadık kalmalıdır. Aksi halde siyaset kurumu, geçen her gün biraz daha halkları, hükümetlere, otoriteye veya egemen güce karşı ikna aracına dönüşür. Siyaset zeminini ve siyasi kurumları, otoritenin iş ve eylemlerine karşı, halkları ikna etme aracı ve kurulu düzenin bir parçası olmaktan çıkarmak gerekir. Yeri gelmişken düzen partilerine oy yok, söylemini geri çağırmak, bir kez daha bu anlamlı ve haklı mottoyu (ilke) hatırlamak istiyorum. Bu slogan, olabildiğince devrimci, halkçı ve bozuk düzen karşıtı bir söylemdir. Örgütlü mücadelenin amacına uygun, kolektif iradenin şekillendiği, emekten, insandan, mutlu bir gelecekten, iktisadi refahtan yanadır. Toplumsal dayanışma, eğer herhangi bir nedenle değişim, dönüşüm ve iyi yöndeki gelişim için talepkar; eşitlik ve adalet konusunda isyankar; eğitim, sağlık ve sosyal devlet alanlarında sitemkar değilse; mutlaka kurulu düzene, bozuk işleyişe, soygun rejimine, yani sisteme hizmet etmek zorunda kalır. Yaptığı her iş ve eylem, önünde sonunda, sistemin sömürü çarkını çevirir ve onun değirmenine su taşır.
Başlığa ilişkin uzun uzadıya ele aldığım ve 21.10.2021 tarihinde Deng dergisi internet sitesinde yayınlanan, Amaçlar Uğrunda* Eylemlilik ve İttifaklar Üzerine Eleştirel Bir Bakış konulu yazımdan birkaç satır aktarmakta yarar görüyorum.
İttifak ya da ittifak etmek, kalıcı birlikler, daha kapsamlı anlaşmalar, program ve tüzük gibi siyasi yapıların ruhu sayılan hayati alanlarda bir ve beraber olmak için ilk adımdır, başlangıç noktasıdır. Diğer yandan, çoğu zaman durumu idare etmek, dış seslere kulak vermek, yeni bir merkez yaratmak, çekim ve cazibe yeri olmak, adından söz edilen odak haline gelmek amacıyla da ittifak kurulur. Ne yazık ki yapılan bu türden ittifaklar, çoklukla gerçek hedeflerine ulaşmadan sakat, zayıf, güçsüz hatta güdük doğarlar. Bu süreç, bir bakıma tamamlanmamış bir yolculuk ya da gidilememiş menzil gibidir. ‘Tek yumruk olmak’, ‘iri ve diri hale gelmek’ hamasetinden etkilenerek, birlikten kuvvet doğar vecizesine uyarak vücut bulan ittifaklar, genellikle aynı söylemin girdabında boğulan yapılara dönüşüyor. Hatta kimi zaman bu kabil ittifaklar; en başta nefret dili, karşıt, öteki, dahası düşman yaratıyor.
Fransız şair, yazar ve düşünür Paul Valery, “Bir toplum, kendi başına yaşamayan insanların bir araya gelmesidir,” der. Birlik veya ittifak dediğimiz şey de aşağı yukarı böyledir. Kendi başına bir şey yapmayan ya da yapamayan hatta yapamayacağına inanan kesimlerin bir araya gelmesi, beraber davranması, gücünü birleştirmesi, birbirine benzemesi, biri neyse diğerinin de o olması durumudur. İki şeyin aynı olma durumu, kimi zaman yarar sağlasa da siyasal bütünleşmeyi ve birleşmeyi amaçlamadıkları ve başaramadıkları zaman, genellikle sorun üretirler. Birlik ya da ittifak, çoğunlukla başlangıç anı itibariyle iyi niyetli bir girişim ve arayıştır. Bir şeye, özellikle de otoriteye ve karşıt olana, kolay lokma olunmayacağı durumunu ve görünümünü güçlendirmektir.
Birlik ve İttifak konusunun, politikanın hal ve gidişatı üzerindeki etkisi
Haklı ve hayırlı bir talep gibi algılanan, başlangıç amaçlarına uygun olan, hedefler ve vaatler bakımından başlanan yerle aynı düzlemde ve iyi bir iş gibi görünen birlikler, ekseriya istenen amaca hizmet etmek bir yana, aksi yönde, beklenmedik yeni sorunlar yaratıyor. Siyasal yapılara, bunların organlarına ve üyelerine öznel iş yükü yönünden sorunlu alanlar, zaten var olan günlük pratik meselelerine yorucu, uğraştırıcı ve yıpratıcı yeni konular ekliyor. Başlangıç amaçlarına bağlılıkla beraber, birliğin hangi zamanda, hangi zeminde hatta hangi aks üzerinde ve kiminle yapıldığı da önemlidir. Çoklukla siyasi yapıların çekirdeğinin ve çeperinin arzusu, siyasal çevrenin baskısı, birlik ya da birlik söyleminin niteliğini ve birliğin taraflarını belirler. Bu durumlarda amiyane deyimle zarf mazruftan daha kıymetli olur.
Parti biçiminde faaliyet gösteren siyasi yapıların amaçlarından biri, örgüt ağlarını genişletmek, örgüt düzeylerini yükseltmek, eylem güçleri ve kadroların yeteneği bakımından belli bir zemin ve saygınlık yaratmaktır. Hiç şüphe olmasın ki iyice serpilen, belirgin bir prestij yakalayan ve görünür olan politik yapıların ittifakı, daha kalıcı ve etkileyici olur. Biliyoruz ki, birlik sözcüğünün etimolojik anlamı efsunlu ve karşı konulmaz bir hava yaratıyor. Adeta maymuncuk gibi algılanıyor. Kimi sözlüklerde, bir olma durumu olarak açıklanan birlik kavramı, bağlılık, benzerlik, bağlantı, bir taneden oluşan, ana düşünce etrafında buluşulan vesaire vesaire manalara da geldiğinden, işi toplumsal süreçler başlatmak ve kitleleri harekete geçirmek olan yapıların her zaman başvuru kapısıdır. Aynı zamanda bölünmezliği, yalınlığı ve bütünlüğü içeren birlik, özellikle zayıflayan ya da zayıflamakta olan örgütler bakımından bizatihi amacın kendisi, siyaset yapmanın motivasyonu (isteklendirme) olmaktadır. Şüphe yok ki, kimi yeni davranışlarla birlikte, inanç, iş ve eylem temelli olarak, toplu veya beraber davranmak, partiler arası ilişkilerde özgün bir disiplin içinde kalabilmek, örgütsel nezakete sadık biçimde omuz omuza vermek, daha büyük güç sağlar ama bunu uzun süreli hale getirmek, kalıcı kılmak, şartlara uygun ve koşullara göre evirtmek neredeyse imkânsızdır.
Hiçbir dayanak olmadan, bazı şeyler önemli ölçüde değişmeden, siyaseten birbirine benzemeyenlerin bir araya getirilmesi, belli zorlama yollarla birbirine benzeştirilmesi, birlik ve ittifak zeminlerine yapılacak en büyük kötülüktür. Tarih defalarca göstermiştir ki, bir araya gelmemesi gerekenler, yan yana görünmemeli veya birbirine benzemeyenler bir araya gelmemelidir. Süreç yaratan hatta tarih yazan siyasal adımlar, politikanın değiştirici gücü, halk yığınlarının çıkar araçlarının üstünde yol aldığı akslar, sadece cılız, zayıf ve mecbur oldukları veya bir başlarına bir şey yapamadıkları için birbirleriyle bir araya gelmek isteyen güçlerin değirmenine su taşıyarak beyhude çabalara feda edilmemelidir.
Çağcıl ve çoğulcu, hak ve özgürlüklerden, emekçi halk yığınlarının çıkarlarından yana olan siyaset kurumu, geçmişte ve günümüzdeki kimi düzen partilerinin sıkça yaptığını yapmamalı, siyasi ilke ve prensipleri hiç yerinde görmemelidir. Özetle; her görüşten insana ve her inançtan kimseye, sırf topluma güçlü ve renkli görüntüsü vermek, kitlesel görünmek adına kucak açılmamalıdır. Birbirine benzemeyenlerin aynı torbaya girmesi, orada barış içinde kalmalarını ve üretken olmalarını zorlaştırır. Siyasi görüşleri ve doğrultuları aksi istikamette olan, farklı görüş ve hedeflere sahip insanlarla iş birliği yapmak, bir şeyi çekiştirerek işlevsiz veya kullanılmaz hale getirmektir. Elbette tümüyle konservatif (tutucu-koruyucu) siyasi yapılar önermemek gerekir. Zira siyasal esnekliği görmezden gelmek, modern siyasetin ihtiyaçlarına sırtını dönmek, toplumdaki farklı çıkar gruplarını, çeşitliliği ve renkliliği bilerek ya da bilmeyerek göz ardı etmek olur. Farklı sosyal çevrelerden ve toplumsal kesimlerden gelen ama uyumlu ve dengeli, gelişebilen, iç sorunları çağırmayan, ahenk içinde çalışan, gereksiz parti içi gündemler yaratmayan insanlardan oluşan yapılara, her zaman büyük ihtiyaç vardır. Açık ki çoğulculuğu esas alan modern siyasetin ve çağımız politik ikliminin en gözde siyaset tarzı, kitle çizgisidir, halkın, halkların partisi ve yığınların hareketi, partisi olabilmektir.
Unutulmamalıdır ki küresel sistemin güçlendiği ve her türlü denklemde önem kazandığı bir dönemde birlik söylemi, çoğu zaman parti içi iktidar ve muhalefetin kendini devam ettirme argümanıdır. Birlikler ve ittifaklar, toplum hayatında ve kurulu düzende değişim yaratmanın önemli araçları oldukları oranda gerçekçi olurlar ve amaçlara matuf hale gelirler. Partiler arası ilişkiler disiplini bağlamından koparılmadan belirtmek gerekirse, birlikler ve ittifaklar; bazı zamanlarda ekip ve arkadaş grubu olmanın, başkalarına göre farklılığı ortaya koymanın ve kendini farklı bir yerde konumlandırmanın hatta içeriye ve dışarıya karşı içeriyi savunmanın kavramlarıdır. Birlik işine kafa yoran kimileri için bu çerçeve arayış, neredeyse başlı başına bir faaliyet ve siyaset yapma alanıdır. Aslına bakılırsa örgüt ve partileri görünür kılmak, kendi varlıklarını sürdürüp devam ettirmek, kendi hat ve istikametlerinde kararlı durmak, kendine ait çekirdeği, çeperi ve çevreyi korumak son derece önemlidir ve saygıyı hak eden politik bir faaliyettir. Elbette belli bir düzeyde siyaset yapan kimseler için, çeper çevre ilişkisini gözetmek ve ortak zeminde kalmak amacıyla kimileyin bu da gerekebilir. Zira siyaset alanına giren her şey harekettir. Genel siyaset hattının güç ve dengeleri içinde özgün yapılara ihtiyaç olduğu kuşku götürmez bir gerçektir. Bu bölüme dair bir uzlaşma cümlesi kurmak gerekirse, birlik ya da ittifak söylemine uygun davranmak ve doğru hamle yapabilmek ekseriya nüanslara (ince ayrım) bağlıdır. Bununla beraber, bir arada kalmak ve birlikte hareket etmek, örgütlü olmak, geniş örgüt ağlarının içinde yer almak veya onların çekirdeği, önemli bir parçası olmak, öznel politik iddiaları sürdürebilmek, güvenlikli ve etkili bir siyasal yaşam açısından son derece önemlidir. Bunun yanı sıra, partiler arası ilişki ve partilerin birbirine karşı disiplininden bağımsız olarak, örgütsel kültürü ve politik değerleri korumak, devam ettirmek, kadroların tecrübesinden, birikiminden, yanılgı ve yanlışlarından dersler çıkarmak, örgüt hafızası ve örgüt havuzuna sahip olmak, örgütlü, özellikle de partili siyasi yaşam açısından olmazsa olmazdır.
Düşün alanındaki çeşitliliğe, farklılıklara, ifade ortamının rahatlığına, fikri zenginliğe özellikle yollama yapmakta olan Michel Foucault’un bir yerde herkes birbirine benziyorsa; orada kimse yok demektir, cümlesiyle konuyu desteklemek, sanırım yukarıdaki satırlarla ilişkisi bakımından doğru bir çaba olacaktır.
İttifaklar ve yaklaşan seçimler
Öncelikle belirtmem gerekir ki seçim süreçleri başka, partilerin kendi arasındaki ittifaklar başka anlamlar içerir. Seçim süreçleri, partilerin birbirleriyle seçim ittifakı gibi, seçim iş birlikleri gibi gelecekte oluşturacakları koalisyonlar ihtimali oranında, seçimde izlenecek yol, hükümette uygulanacak program gibi tanımlanmış işler, hedefleri ve amaçları belli olan kısa vadeli izlenceler (program) etrafında gelişir. İttifaklar ise, seçim süreçleri ile sınırlı olmayabilir. Kısa, orta ve uzun vadeli hedefler içerebilir. İttifaklar, zamanla politik yapıların birleşik hareketine dönüşebilirler ya da birleşik ve bütünlük içindeki hareket olmaya hiç gerek kalmaksızın iş ve güç birlikleri, yıllara sarih bir niteliğe bürünebilir. Hal böyleyken seçim işbirlikleri ile ittifaklar konusunu hatta seçim işbirlikleri ile birlik konusunu ayrı düzlemde, ayrı çerçeve metinlerle tartışmak ve mümkünse bunları birbirinden ayrı şekilde ele alıp kavramlaştırmak gerekir.
Ortada henüz somut bir durum olmadığının bilincinde olarak, sübjektif değerlendirmeler yaptığımı bilerek konuyu tartışıyorum. Türkiye gibi derin sorunları olan ülkelerde; seçim öncesi, sırası ve sonrası yapılacaklar, seçim işbirliğinden ve seçim sonuçlarından daha önemlidir. Seçim hakkındaki tahminlere ve siyasal etkileşimlere ilişkin elde yığınla bilgiler ve sürece dair fikirler var ama biriken ağır sorunlar nedeniyle seçim sonrası mutlaka daha çok önemsenmeli, daha iyi öngörülmelidir. Bazı yönleriyle toplumun kahir çoğunluğunun yararına olmasına rağmen, hükümet değişimini, seçim politikalarının temel noktası saymak, iktidar odağının temel direğinin hükumet olduğunu savunmaktır. Bu da, olsa olsa ciddi bir yanılgı, beklentiler yönünden oldukça yıkıcı ve sarsıcı bir hayal kırıklığıdır. Hükumette kimin olacağı konusu, yığınla seçim değişkenlerinden sadece bir tanesidir. Seçimler, çoktan seçmeli süreçlerdir ve bu dönemlerde her zaman birden çok yol vardır.
Uzunca bir dönemdir güncelle ilgili yazmayı, yapay yoğun gündemlerden ötürü çok uygun bulmuyorum. Buna rağmen konu başlığı ve yaklaşan seçimler nedeniyle güncel olanla ilgili bir şeyler yazmamak, bana öyle geliyor ki, ölü taklidi yapmak olur.
Bilindiği gibi Türkiye’de, üç merkez etrafında toparlanan, başka bir deyişle temerküz eden siyasal güçler, deprem felaketinin dram yüklü ve acı dolu ağır havasının neden olduğu ara sayılmazsa
-ki yeniden başladılar- olanca sıcaklığıyla seçim sürecini konuşmakta ve tartışmaktadır. Siyasal nitelikleri, ortaya koydukları siyasi içerikler, partili kimliklere dair disiplinler ve davranışlar ne olursa olsun, açık ki Millet ve Cumhur ittifakları, aynı odağa hizmet etmektedir. Daha köşeli bir ifadeyle söylemek gerekirse iki ittifak da egemenlik blokunun iktidar odağı için çalışmaktadır.
Ete kemiğe büründüğü görünen üç ittifak var: Başını iktidar partisinin çektiği bir ittifak, Ana Muhalefet Partisi’nin önderlik ettiği bir ittifak ve daha solda olan Kürt ve sol muhalefetin başını çektiği başka bir ittifak. Her üç ittifak da -parlamento içi ve parlamento dışı- bütün siyasal güçleri aynı çatı altında toplamak istiyor. İttifaklar parlamento odaklı olduğundan, mevcut kurulu düzenin, küresel sistemin değirmenine görece su taşımaktadır. Buna rağmen devrimci, solcu, ilerici ve aydın kimliği olmasına rağmen, Kürt ve sol muhalefeti, yılların düzen partileriyle aynı parantez içinde dillendirmenin ne denli zorlu ve ağır geldiğini belirtmem gerekir. Bir ucunda parlamento şemsiyesi altında yer almak olduğundan, bu kesimler bilerek ya da bilmeyerek kurulu sisteme hizmet tarafında konumlanmaktadır. Zira söz konusu ittifaklar eliyle toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan siyasal kesimler, aynı zemine çekilmektedir. Böyle böyle aynı şeyi düşünenlerin ittifakı gibi sunulan şey, değiştirme ve dönüştürme taleplerine kulak tıkayan, adına mücadele alanı denilen ve pek çok kişisel imkân barındıran parıltılı alanda, egemenlerle uzlaşmayla, iş birliğiyle sonuçlanmaktadır. Üzülerek ve biraz da temkinli iyimserlik içinde kalarak ifade etmeliyim ki, muhalif Kürt ve sol çevrelerin daha iyi ve etkili programlar etrafında birleşeceklerine, düzeni zorlayacaklarına, değişimin etkili bir parçası ve gücü olacaklarına dair herhangi bir inanç aşılayamıyor, umut vaat etmiyorlar.
Parlamento yapısı ve düzeni, seçim sistemi, partiler yasası ve seçim belgelerinin tamamı değişmedikçe, halktan ve emekten yana özgürlükçü ve demokratik bir düzen hâkim kılınmadıkça parlamentoda yer almak, yasama görevi yapmak ve parlamento içi muhalefetin parçası olmak, düzenden medet ummak dışında önemli bir fayda sağlamamaktadır. Zira egemen güçler yönünden, alınan ve üretilen kararların hangi partiler ve kimler eliyle alındığına bakılmaksızın, her kesimin iradesinin yansıması ve çok renkli ve çok sesli bir parlamento yapısı, görüntü bakımından elde edilebilecek en isabetli karedir.
Üretilen içerikler ve sürdürülen tartışmalara bakılırsa, parlamento dışındaki bir kısım partiler ya da siyasal güçler yönünden de durum farklı değildir. Onlar da belli vaatlerle, bilinen hamasi söylemlerle, büyük iddialarla, adına ittifak ve işbirliği denilen şemsiyelerle sürecin parçası kılınmak istenmektedir. Öyle görünüyor ki; giderek bir uçtan ötekine, siyaset yelpazesinin büyük çoğunluğunu yansıtan toplumsal dinamikler, sosyal ve siyasal çevreler, her kesimden politik yapılar bir şekliyle düzenin dümenine rıza göstermeye mecbur edilerek, müesses nizama doğrudan ya da dolaylı biçimde hizmet eden hale getirilmektedir.
Herhangi bir eksene oturarak farklı partilerden oluşan ve kendilerini belli hamasi kavramlarla tarif eden, yurttaşlarla bağ kurarken Cumhur, Millet İttifakı şeklinde siyasal söylemler kullanan ve bu şekilde çözüm önerisi ortaya koyan yapıların hiçbirisinin, gerçekte kısa, orta ve uzun vadeli bir demokrasi ve değişim programı yok. Bu yapıların büyük bölümü, geçmişte toplum tarafından denenen, eski ve mevcut siyasal iktidarların şu veya bu parçası olarak toplumun bildiği parti ve isimlerden oluşmaktadır. Halk tarafından geçmiş uygulamalarıyla bilinen ve tanınan politik aktörler olmalarına rağmen, geçmişi unutup yeni şeyler söyleyerek ve insanlara umut aşılayarak toplumun önüne çıkmış, çıkarılmış bulunuyorlar. Aslında adı Cumhur ya da Millet olsun, ittifakların tamamı mevcut düzenin devamından yana ve mevcut düzenin sürdürülmesi için, egemen güçler tarafından topluma sunulan, daha doğrusu dayatılan seçeneklerdir. Hatta seçenek bile değiller, ehveni şerdirler. İki kötüden, daha iyisinin tercih edildiği sahte opsiyonlardır.
Keskin ve köşeli bir cümle kurduğumu bilmeme rağmen, söylemeliyim ki Cumhur ve Millet İttifakları, Türkiye’deki temel sorunların çözümü konusunda birbirlerine oldukça yakın ve büyük oranda aynıdırlar. Üçüncü ittifakın da geçmiş icraatları ve etkilerine, mevcut istem ve taleplerine, şu ana kadar ki parlamento faaliyet ve rollerine bakıldığında, değişimin gücü olamayacakları açıktır. Bunun için adı ne olursa olsun, yapılacak ittifak ya da birlik, kendi öznelerini başlangıç noktasından ve başlangıç amaçlarından uzaklaştırmamalıdır. Aynı zamanda bu kabil iş ve eylemler, örgütsel yapıların kuruluş ve mücadele iradesini sulandırmamalıdır. Seçim iş birliği denilen şey, kimler arasında ve nasıl yapılacak, neyi hedefleyecek, propaganda araçları neler olacak, ne, nasıl ortaklaştırılacak her biri tek başına ele alınacak önemdeki soru ve konuları içerir.
Diğer yandan bir ucunda sadece parlamentoda temsilin olduğu bir iş, seçim ittifakı ya da seçim iş birliği olur. Buna Kürt Bloku, Kürt İttifakı demek, kavramları ve değerleri sulandırmak, bunları içeriksiz ve renksiz kılmaktır. Emekçi halk kitlelerini, hak ve özgürlük sorunu olan kesimleri, düzenin içine götüren, onları düzenle uzlaştıran, düzenin bir parçası yapanlarla değil, düzenle mücadele etmek iddiası taşıyanlarla bir arada olmalı, onlarla iş tutan demokratik mücadele alanında kalınmalıdır.
Örgütsel yapıların, propaganda yöntemlerinde coşku yaratma, politik davranışlarda tutarlı olma, partiler arası ilişkiler disiplinine saygı gösterme amacı içermeyen her türlü siyasal etkileşimi başarısız olur. Siyaset üretme ve bunu yayma yöntemlerine ne kadar çok başvurulursa, o kadar az ittifaklara ve birliklere gerek duyulur. Toplum yararına ne kadar çok iş ve eylem üretilirse, toplumsal kesimlerden de olumlu tepki o derece şiddetli olur. Aksi girişimler, eninde sonunda, ilkeli politik atmosfer beklentisini, makul politik davranışlar sergilen parti kadrolarını zehirler. Siyaseti ve siyaset erbabını tutarsızlığa düşürür, siyaset kurumlarını günübirlik gelişmelerin peşine takılmaya mahkûm eder. Açık ki stabil (istikrarlı) ve sağlam ayaklar üzerine oturmuş bir siyasal yapı, amaçlar ve hedefler yolunda elde edilmeye değer biricik şeydir.
Diğer yandan pekâlâ, birlikler ve ittifaklar, sivil itaatsizlik eksenli de olabilir. Aynı zamanda iktidar ve özne ilişkisi dışında kalarak politik, sivil ve demokratik alanlar da açılabilir. Konuyla ilişkisi nedeniyle sivil itaatsizlik denince akla gelen ilk isimlerden olan, kölelik karşıtı Amerikalı yazar, filozof, şair ve tarihçi, Henry David Thoreau’dan yararlanmak istiyorum. Aynı zamanda Sivil İtaatsizlik adlı bir eser ortaya koyan Henry David Thoreau’nun sivil itaatsizlik hakkındaki şu vecizesi, çok iddialı ve keskin görünse bile, onura ve inançlara tutunmak adına oldukça değerlidir. “İnsan ekmeğini kazanmak uğruna masumiyetini kaybedecekse acından ölsün daha iyi.”
Başlığa dair son paragraf olarak belirtmem gerekir ki önümüzdeki seçimler, bir kan değişimidir. Sistem yoluna kiminle devam ederse etsin, bugünden görünen o ki, başta Kürtler olmak üzere, hak ve özgürlük sorunu olanlar, emekçi halk yığınları ve orta gelir grubu için sonuç değişmeyecektir. Bir kısmı zamanla geri alınacak olan haklarla, dökülüp silinecek kimi makyajlarla, sınırlı kimi düzenlemelerle ve atılan kimi olumlu adımlarla süreç geçiştirilecektir. Yine Türkiye, bir uçtan ötekine, pek çok yönden eski tas, eski hamam olacaktır.
Özne kılınma ve nesneleşme yönünde siyasi partilerin rolü
Siyaset zemini ve seçim süreçleri, geçmişten gelen bilinçli bir yöntemle biriktirilerek yaratılan hassasiyetlerin semeresinin alındığı, harcanan çabaların kazanımlara dönüştüğü süreçlerdir. Bu gibi dönemlerde, esas nedene bakılmaksızın, toplumun kontrolüne ihtiyaç duyulduğunda gerekli olan, beslenip büyütülen hassasiyetleri kullanabilmek, onlar eliyle sistemi dizayn etmek, topluma yön vermek başlı başına bir amaçtır. Bu yüzden de birlik ve ittifaklar konusu, günümüz akışkan, modern ve acımasız dünyasında, siyaset sahnesinde ayrı ayrı ve birlikte yaşamanın risk ve kaygılarına adanan her ne varsa, hepsinin derlenip toparlanması işidir. Belki de bu nedenle Frantz Fanon, Yeryüzünün Lanetlileri adlı eserinde, “Eğer parti iktidarla özdeşleşirse, kendi bencil amaçlarına ulaşmanın, yönetimde bir iş elde etmenin, terfi etmenin, rütbe kazanmanın ve bir kariyer sahibi olmanın en kısa yolu olur,” demektedir.
Son birkaç asırdır dünya nizamına şekil veren güçler, özellikle de elinde asker ve ekonomi gücünü bulunduran kesimler, denebilir ki iki temel odak oluşturdu. Bunu daha çok da siyaset arenasında yaptılar. Bunlardan bir tanesi merkez sağ, diğeri merkez sol kavramıyla adlandırılan siyaset yapma odaklarıdır. Merkez sağ ve merkez sol denen güç eksenleri, toplumun farklı ekonomik ve sosyal yapılarına dayanan ve aynı kimliklerle kurumsallaşan siyaset sahnesinin ünlü iki aktörüdür. Tabii olarak bu kavramlar, modern siyaset döneminden bu yana daha yaygın şekilde kullanılmaktalar. Günümüzde dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi, Türkiye’de de adına merkez sol denilen siyaset gücü, merkez sağın yedeğinde bulunmakta, sistemin (kurulu düzenin) hizmetini yapmaktadır. Bu hizmet, ya sırası geldiğinde hükümet olmak ya da hükümetin tıknefes bıraktığı kitlelere vaatlerde bulunarak onların umutlarını sömürmek yahut kitlelerin öfkesini absorbe etmek biçimindedir.
Yazıyı bitirirken birlikler ve ittifaklar konusuna odaklanmayı gözden kaçırmadan, köşeli ve can sıkıcı olsa da, son cümleyi siyaset erbabı için söylemek istiyorum. Siyaset; düşünceler, idealler, inançlar ve hassasiyetler uğrunda girdiğiniz, yürüdükçe yavaş yavaş başka birine dönüştüğünüz, başlarken üstünüzde bulunan her şeyi birer birer değiştirmek zorunda kaldığınız, sonunda bambaşka biri olduğunuz, kişilik ve değerler bilincini öğüten sancılı bir yoldur. Siyaset aynı zamanda kişisel bir tercih, ancak kolektif bir etkinliktir. Ayrıca siyaset, yolunda canla başla yürüyen herkes için turnusol kâğıdı gibidir. Birlikler ve ittifaklar gibi, siyaset zemini de bir şeylerin değiştiğini görmeden, başlangıç amaçlarına arkamızı dönmeden tutum alınacak, yol yürünecek zorlu bir alandır. 06.03.2023
(*) Eylemlilik, ittifaklar, hâkim güç, iktidar olgusu, demokrasi mücadelesi ve değerler alanını eleştirel bir yaklaşımla inceleyen sunum niteliğindeki yazımdan başka bir bölümdür.