Müesses Nizam ve Algılar (Küresel Egemenlik Sistemi) | Kovara Deng | DENG Dergisi
Kapat

Müesses Nizam ve Algılar (Küresel Egemenlik Sistemi)

YazarResmi

                                          Dünya küçük bir köydür ve bu köyün bir muhtarı ve ihtiyar heyeti vardır.

Yunan filozof Platon’un Devlet adlı eserinin yedinci kitabında Sokrates’in ağzından ortaya atılan ve Antik Çağ felsefesinin en önemli alegorilerinden biri olan Platon’un mağara alegorisinden* günümüze değin insanlık, düzen ve düzensizlik konusunda, müesses bir nizamın tesisine ve algıları yönetmeye dair çaba gösteriyor, kafa yoruyor. Adları dünya düzeni, yeni dünya düzeni, ideal düzen ve müesses nizam (Kurulmuş düzen) olsun, hemen hepsi de bir merkezden, küresel bir güç eliyle yönetilmektedir. Dünün iki kutuplu dünyası da, günümüzün süper devletleri de, G7’ler, G20’ler diye tabir edilen ülkeler de, BM, NATO ve daha pek çok uluslararası kurum, bu güçlerin eseridir. Olimpiyatlar ve farklı spor branşlarındaki (Kol, dal, şube) dünya şampiyonaları da, uluslararası bienaller, konferanslar ve savaşlar da bu gücün aklının ürünüdür. Tenisten, futbola kadar uzanan alandaki bütün küresel organizasyonlar bir zümrenin eliyle düzenleniyor, şekilleniyor. Birer endüstri haline getirilen spor branşlarının çatı örgütleri, artık ticari şirketler gibi yönetiliyor. Dünyadaki stres alanları da, huzur ve barış ortamları da, turizm ve ticaret merkezleri de küresel bir gücün seçimleri sonunda meydana gelmektedir. Londra’yı, New York’u dünyanın merkezi haline getiren de, Singapur’u, Hong Kong’u, Şangay’ı ve daha birçok yeri var eden de onlar, Lübnan’ı, Kahire’yi, Tahran’ı, Bağdat’ı, Şam’ı ve daha pek çok merkezi harap eden de.

İddialı bir cümleyle konuya başlamak gerekirse, şu dünyada büyük ölçekte ne varsa; gerek bir devletin belli başlı ilkeleri bakımından yönetimde tuttuğu yol, yönetim biçimi; gerek toplumsal bir yapı içinde ögelerin bütüne, bütünün ögelere ve ögelerin birbirlerine göre ilişkileri, dönemin koşullarına uygun olarak bir şekilde tanzim ediliyor. Bu süreç, belli aralıklarla yeniden ele alınarak yeni bir tarzda ama eskisine uygun olarak ve gerektiği kadar, gerektiği gibi düzenleniyor. Tarım, sanayi, bilgi ve iletişim toplumlarında, her bir gelişim evresinin dinamiklerine göre tekrar ele alınarak yeniden belli yöntem, ilke veya yasalara göre kurulu olanla uyumlu hale getiriliyor; düzensizlikler törpülenerek hep aynı olan bir merkezden, yeniden nizam, yeni bir sistem ya da sistemin devamına hizmet eden herhangi bir konsept (kavram) tercih ediliyor. Belli bir ekonomik büyüklüğe sahip yüzden fazla ülkedeki iktidar da dâhil, bütün toplumsal süreçler, müesses nizam eliyle bu şekilde düzenleniyor. Özetle, denebilir ki ister evrensel ister bölgesel ister yerel olsun küresel bağı olan büyük çaptaki hemen her şeyin tanzimi, böl yönet politikalarının günümüzdeki tezahürüdür. Dünyadaki gelişim seyrinin hikâyesi ve bölgesel güçlerle küresel güçlerin iç içe girmiş halleri nedeniyle dünya bir merkezden yönetiliyor düşünüşü akla ve mantığa çok uygun gelmese de, böyle bir belirleme, kulak ardı edilmemeli, gerçeküstü ya da abartı olarak görülmemelidir. Bu durum; üstünde durulması gereken ve bütün toplumsal süreçlerin meydana gelişinde, altüst oluşlarda, değişim ve dönüşüm alanlarında dikkatle incelenmeye muhtaç olan önemli bir konudur. Adeta bir güç, olması gerektiği oranda belli değişimlere, gelişmelere izin veriyor. Gücünün yetmediği zamanlarda ve çok geniş tabanlı karşı duruşlarda ise, zaten dünya söz konusu gücün kontrolünden çıkıyor.

Gündüz Vassaf, dünya değiştikçe insanla uyumsuz hale geliyor. Teknoloji gelişiyor, bilişim gelişiyor ama hukuk, tıp ve başka önemli bazı alanlar aynı hızla gelişmediğinden insanla uyumsuz hale geliyor, demektedir. Vassaf’a göre bu yeni düzen, beraberinde yeni sorunlar getiriyor. Pek çok kavramın özünden saptırıldığını ifade eden Vassaf, denetim özelliği dışında değerlendirilen demokrasi, vahşi kapitalizmi denetleyemediğinde bu sorunlar, dünyanın her köşesinde başka biçimde tezahür ediyor, diyerek dikkat çekici bir tespitte bulunuyor. (Gündüz Vassaf, Çivisi çıkmış bir dünyada yaşıyoruz. DW Türkçe, Youtube Kanalı, 21.02.2021. Röportaj Burcu Karakaş)

Açık ki düzensizlik ya da yeni düzen arayışları, iktidar değişiklikleri, dillerin ve dinlerin araç durumuna getirilmesiyle, değerlerin ahlaksızlaştırılmasıyla daha kolay oluyor. Araçsallık girdabındaki ve egemenlerin kıskacındaki dil de, din de, bunlar kadar önemli olmasa da başka diğer değerler de işe yaramaz hale getiriliyor. Toplumsal hassasiyetlerin hassasiyet olmaktan çıkması, kişisel değerlerin etkisinin ve öneminin azalması insani bozulma açısından giderek en tehlikeli noktalara dönüşüyor. Hâlbuki belli kimi toplumsal hassasiyetlerin, dilin ve dinin toplumları bir arada tutma, birlikte hareket etmeyi kolaylaştırma özelliği, en çok da bu zamanlarda hem ihtiyaç oluyor hem daha fazla işe yarıyor. Kısacası düzen ya da düzensizlik yaratmak için gerekli olan şey, bozmak için de işe yarıyor.

Diğer yandan bilinçli bir şekilde duyarsızlık ve sessizlik önemli hatta erdem sayılıyor. Toplumun bir uçtan diğerine suskunluk içinde olması genel huzurun, ekonomik kalkınmanın koşulu kabul ediliyor. Böyle böyle bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları ifade eden, aktöre, sağtöre gibi tanımlanan ahlak, araçsallık anaforuna (girdap) giriyor, giderek utanma ve vicdani kanaatlere göre hareket etme duygusunu kemiriyor, insanları olaylar karşısında derin bir sessizliğe sürüklüyor.

Alttakiler ve yukarıdakiler kavramı, hayatın her alanında vücut buluyor. Hemen hemen her sektörün, her toplumsal kesiminin bir hiyerarşi zinciri, kurallar, değerler sistemi var. Ezcümle, dünyada bir küresel egemenlik sistemi ve bu egemenlik sistemine iz düşen kıtasal, bölgesel (Orta Doğu, Güney Amerika, Batı Avrupa, Güneydoğu Asya Ülkeleri-ASEAN** gibi) egemenlik sistemleri hüküm sürmektedir. Bunlara iz düşen ülkeler düzeyindeki egemenlik sistemi, ülkeler düzeyindeki egemenlik sistemine de iz düşen ülkeler içi bölgelerde bir egemenlik sistemi var ve bütün bu parçalardaki egemenlik sistemi bir bütüne, bir çıkar grubuna hizmet etmektedir. Söz konusu bütün veya çıkar grubu da en yukarıda bulunan dünyadaki küresel egemenlik sistemidir. Silahlı ordular ve asker ocakları, dünyaya sadece jandarmalık yapmakla kalmıyor aynı zamanda dünya egemenlik sisteminin insanları ehlileştirdiği ve böylece sivil hayatta olsalar dahi bu siteme bekçi kıldıkları eğitim ve deney alanları gibi faaliyette bulunuyorlar.

Liberalizm de, sosyalizm de, yeni olan diğer her şey de gerektiğinde müesses nizamın ürününe dönüşüyor. Müesses nizam insan, tabiat ve bir bütün olarak evren (Diğer gezegenler dâhil) için ne gerekliyse onun sağlamakta, onu ortaya koymaktadır. Dinler de müesses nizamın tamamlayıcı parçasıdır, sosyalizm de, toplumsal düzen öneren herhangi bir şey de... Müesses nizam kimdir, kimler eliyle yönetilmektedir dediğimizde, karşımıza şunlar çıkmaktadır. Çok uluslu şirketler, uluslararası bankalar, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Sağlık Örgütü, Birleşmiş Miletler, OECD, OPEC, FİFA, IOC ve daha pek çok uluslararası çatı örgütü ve G7, G20 gibi devletlerarası yapı veya kurumlar. Şu ana kadar ki toplumsal sistemlerin en iyisi olmasına rağmen Avrupa Birliği gibi bin yılın projesinin bile küresel güçlerin dünyadaki denklem merkezlerinden biri olduğuna şüphe yoktur. NATO müesses nizamın jandarması açık ve legal koruma ve kollama gücüyse, Gladyo*** ve türevi gibi yapılar da anılan nizamın legal olmayan operasyonel birimleridir.

Belki de en şaşırtıcı olacak şey günün birinde, sosyalizm dediğimiz şeyin de bu gücün ürünü olduğunun ya da bu gücün hizmetine girdiğinin ortaya çıkmasıdır. Zengin sosyalistlerin, alabildiğine zengin olan sendika liderlerinin, işçilerin endüstriyel etkinliklerinin, kendisine sosyalist diyen Çin gibi devasa pazarların ve üretim sahalarının, her türlü mal ve hizmetin ihracat ve ithalatını yapan adları sosyalist bazı ülkelerin, vesaire vesaire alanların olması, ister istemez akla bu düşünceleri getirmektedir. Dünya, içindeki her şeyle beraber kocaman bir düzendir ve ne yazık ki artık olup bitenlerden çok az şey anladığımız bir yerdir. Sovyetlerin çökmesi, Çin’in yeni bir üretim merkezine dönüşmesi, Hindistan’ın yeni bir ekonomik büyüklük olarak arkadan gelmesi belli bir küresel gücün, düzensiz olma durumuna, toplumsal yöndeki tertipsizliğe, intizamsızlığa hatta nizamsızlığa karşı ortaya koyduğu ve ideal düzen arayışlarını farklı biçimlerde anlamlandırdığı gerçeklerin arkasına gizlenen gerçeklerdir. Jean Baudrillard’ın abartılı ifadesiyle bunlar, gerçek olmayan gerçekler ya da gerçekten daha gerçek olan gerçeklerdir.

Her dönemde dünya nizamına yeni merkezler, yeni örnekler gerekiyor. Asya Kıtası’ndaki ülkenin başını çeken Çin, Rusya, Mısır, Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar gibi ülkeler bu sürecin ön saflarındalar. Asya artık müesses nizamın yeni Amerika Kıtası’dır. Hatta Asya’da planlananlar bitmeden Afrika için yeni bir dünyanın temellerinin atıldığını söylemek hayal görmekten öte çok fazla hatta kıvamında gerçekçi olmaktır.

Yerel ya da evrensel olsun, hak arayan örgütlerde, küçücük partilerde, derneklerde, sivil toplum örgütlerinde, kısacası çok sayıda insanın içinde yer aldığı bütün örgütsel yapılarda, hep yöneten bir çekirdek vardır. Tıpkısının tıpkısı gibi dünyanın tepesinde de böyle bir çekirdeğin yer aldığını söyleyenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Dünyada bir müesses nizam ve bu nizamın kim ya da kimler olduğu bilinmeyen bir de yönetim organı var. Öyle ki haritalar da söz konusu müesses nizamın eliyle tanzim edilmektedir; bölgesel ve küresel güçler de. Hatta barış ve savaşlar da aynı gücün kontrolündedir. Mesela Gladyo, müesses nizamın NATO dışındaki başka bir aracıdır. Tedhiş örgütleri, şiddet vesaire bile bir gücün, dünyaya vermek istediği yeni düzen çabasıyla doğrudan ilgilidir. Zira her kaos (Kargaşa, karışıklık), bastırılması mümkün olan her toplumsal kalkışma, istenilen bir düzenin, bir nizamın, daha güvenli bir alanın oluşumuna katkı sunuyor. Yönetilen şey ne kadar büyükse onun kavgası ve gürültüsü o kadar büyük oluyor. Konu Ruanda, Suriye, Yemen ya da Kürtler, Kırım, Uygur veya Kıbrıs Türkleri olunca çıkan sesle konu Kuveyt, Venezüella, İran ya da İsrail olunca çıkan ses bu yüzden aynı olmuyor.

 İnsanların dünyayı ele geçirdikten sonraki dünya, artık eski dünya değildir. Ele geçirme süreci, Birinci Dünya Savaşı’nın çok öncesinden başlamış ve günümüze değin sürmüştür. Birkaç yüzyıldan fazla zamandır ki hep yeni bir dünya ve yeni bir dünya düzeni olagelmiştir. Bu, paydaşların belli olduğu, paylaşanların belli olmadığı, pastanın büyük bölümünü paylaşanların kim olduğunun tam olarak bilinmediği (Karteller, tröstler vesaire) bir dünya düzenidir. Denebilir ki bunlar (paylaşanlar), tekelci sermaye piyasasında, birtakım ticaret, üretim kuruluşlarının, genellikle kazanma veya başka kuruluşlara karşı tutunabilme ve benzeri amaçlarla aralarında kurdukları dayanışma birliği olan kartellerdir. Ya da denebilir ki bunlar, aynı alanda iş yapan çeşitli ortaklıkların hisse senetlerinin, bir denetim teşkilatına teslim edilmesi ve yönetimin bir teşkilatı yöneten gruba aktarılmasıyla oluşan, tekelci sermayedarlığa dayanan ortaklıklar birliği olan tröstlerdir. Gene denebilir ki bunlar, kartellerin tröstlerin egemen olduğu, pastanın büyük payına sahip olduğu dünya düzenidir. Büyük bir olasılıkla tekellerin ve kartellerin ortaklığından meydana gelen tröstlerin yönettiği, şekil ve biçim verdiği dünya nizamı dediğimiz müesses nizamda, her şey olmasa da önemli olan her şey, gerektiği kadar ve gerektiği gibi bir merkezden yönetiliyor.

Söz gelimi futbol ve basketbol müsabakalarının önemli bir bölümü, krema tabakası sayılan üsteki yapıları, dünyadaki büyük ligler, Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi, Amerika Basketbol Ligi (NBA), Avrupa Basketbol Birliği (Euroluega)  gibi organizasyonlar, küresel bir güç odağı tarafından kontrol edilip yönetilmektedir. Bir bakıma ve bir manada dünya küçük bir köydür. Bu köyün bir muhtarı ve ihtiyar heyeti vardır. Aynı zamanda, televizyonda gördüğümüz her şey, dizi, film, kimi program ve belgeseller vesaire ya tezgâhtır ya da kurmacadır. Haberler bile gerçek manada haber değildir, kamuoyu oluşturmaya, yurttaşların aklını çelmeye, onlara bir şeyler enjekte etmeye dönüktür. Birkaç trafik kazası, deprem, doğa olayı, kar yağısı gibi konular dışında aktarılanların büyük çoğunluğu belli bir amaca matuftur. Hayatın hangi alanında olursa olsun kimin elinde düdük varsa bilmek gerekir ki düdük sahipleri, söz konusu alanın bekçisi, jandarması hatta karar vericilerin emrindeki askerler gibidir. Örneğin söz konusu küresel güç, bir ülkede sadece iktidarı (kudret) değil aynı zamanda muhalefeti de belirleyecek kadar etkilidir ve süreçlere dâhildir. Son yıllarda ABD’nin Rusya seçimlerimize müdahale ediyor söylem ve iddiası boşuna değildir. Belki de dolaşıma sokulmak istenen bu söylemin altına gizlenen amaç, seçimlere müdahale edilebileceğine dünyayı alıştırmak ya da ikna etmektir.

Dünyayı algılama, kavrama ve anlama ve hatta yönetmede egemen olan terimler düzen, iktidar ve hiyerarşidir. Hiyerarşi sınıfın kendi içinde ve dışındaki bir aşama sırasını gösteren sistemdir. İktidar, en geniş manada bir işi yapabilme gücü, erki ya da bir işi başarabilme yetki ve yeteneği veya devlet yönetimini elinde bulundurma ve devlet gücünü kullanma salahiyeti demektir. Düzen ise, belli yöntem, ilke veya yasalara göre kurulmuş olan durum, uyum, nizam, sistem ya da en geniş yaşam çeperinin, belli aşamalara göre tanzim edilmesidir. Müesses nizam sahnesinde, modern döneme ait olan değişim ve eşitlik kavramları, sadece ve sadece göz boyamadır. Aynı zamanda bu kavramların maksadı, toplumun ağırlık merkezini oluşturan kesimleri yatıştırma, oyalama hatta kandırmadır. Bu düzenin varı yoğu düzen, iktidar ve hiyerarşidir. Kudretliler ya da iktidarlar için farlı bir pencere açan Jean Baudrillard, hakikati gizleyen şey simülakr (Gerçekte hiç var olmamış nesnelerin yerini alan kavramlar) değildir. Çünkü hakikat, hakikat olmadığını söylemektedir. Simülakr hakikatin kendisidir, diyerek şu zamana kadar bilinenler hakkında zihinlerde şüphe uyandırmaktadır. Adı geçen yazar, Simülakrlar ve Simülasyon adlı kitabında, sağdaki partilerin görevlerini soldakilerin, soldaki partilerin görevlerini sağdakilerin yaptığını ileri sürerek, solun hiçbir zaman iktidar olmak istemediğini iddia etmektedir. Hemen ifade etmeliyim ki solun iktidar olmak isteyip istemediğinden bağımsız olarak solun iktidar yapılmadığını, solun iktidarının sürekli olarak bir şekilde engellendiğini düşünenlerdenim.

 Salgın hastalık, büyük bir hızla kırsal kent ayrımı gözetmeksizin bir şekilde her yaştan insanı, internetle, sosyal medyayla tanıştırıyor. Öyle anlaşılıyor ki gelecek on, on beş yıl içinde, belli bir yaşın üzerindeki kitlede sosyal medya kullanmayan ya da internet üzerinden herhangi bir faaliyette bulunmayan hiç kimse kalmayacaktır. Bu da, küresel ekonominin başını çeken bilişim alanındaki global (Dünya çapında) firmaların, çok uluslu şirketlerin işine yarayacak, servetlerine servet katacaktır. Yeni dünya düzeninin eski halinde ÇİN, 20 yılı aşkın süre, bütün dünya için ucuz üretim yaptı. Mal ve hizmet üretiminin açık pazarı haline geldi ya da getirildi. Şimdi, yani yeni dünya düzeninin yeni halinde, salgın hastalığın da etkisiyle bütün dünyada üretim çarkları yavaşlarken, her yerde üretim sekteye uğrarken Çin ve periferisindeki ülkeler hiçbir şey olmamış gibi eski verilere yakın düzeyde üretim yapıyor. Bu işin bir teorisi de şu olabilir; başta Çin ve Asya ülkeleri zenginleşirse dünya zenginleşir ve ciddi bir aşama kaydedilir. Zira dünya nüfusunun dörtte biri burada yaşıyor.

Karlı Marks, birden çok ülkede (ileri kapitalist) ve aynı anda sosyalist devrim öngörüyordu. Burası da özelde İngiltere, genelde gelişmiş Avrupa’ydı. İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkelerde aynı anda bir devrim olacağını varsayan Marks, gerçek manada bir devrimin zor olduğunu bildiğinden, dünyadaki egemenlik sisteminin gücünün farkında olduğundan ve müesses nizamın her alanda ciddi anlamda örgütlü olduğuna inandığından böylesi bir tahminde bulunuyordu. Müesses nizamın düzenini bozmak için kendince gerçekçi ve gerçekleşebilir bir çıkış yolu öneriyordu. Zira Müesses nizam denilen şey; Portekiz ve İspanya’nın sömürgeci devlet olduğu dönemden, İngiltere ve Hollanda’nın çok kudretli imparatorluklar kurdukları döneme kadar dayanan çok eski bir geçmişe sahiptir.

Bugün olduğu gibi geçmişte de sermayenin ve büyük ölçekteki tüccarların iktidarlar üzerinde büyük etkileri vardı. Söz gelimi Yuval Noah Harari, Sapiens adlı eserinde mealen şöyle söylemektedir, ticaret insanları ya da sermaye sahipleri, birikimlerini İspanya Krallık Devleti’ne emanet ettiklerinde, bu paralar savaşlara harcedilirken Hollanda ya da Fransa devletlerine emanet ettiklerinde bu paralar karlı işlere, yatırımlara yöneltilir daha büyük servete dönüşürdü. Böyle böyle Avrupa’daki İmparatorluk Devletleri giderek sermaye sahiplerinin, ticaret insanlarının o dönemin olanakları çerçevesinde daha çok emrine girdi. Dünya sahnesi üzerinde, özellikle dünyadaki egemenlik mücadelesi yolunda önemli kavgalar yaşandı. Bu amansız kavga; İspanya ve Portekiz İmparatorluk Devletleri’nden tutun İngiltere ve Hollanda İmparatorluk Devletleri’nden günümüze değin çetin ve ciddi bir biçimde, paranın kullanımına ve kimin elinde olduğuna paralel şekilde devam edegeldi. Altüst oluşlar, savaşlar, bölgesel sorunlar ve birçok kriz yaşandı. Örneğin tarih boyunca her kaos, kendinden sonra bir düzen doğurdu. Yeni bir düzen ve yeni bir iktidar için bazen bilerek kaos yaratıldı. Bazen kaos ne zaman yaratılır, hangi dönemde ortaya çıkar en az kaosun kendisi kadar değerli oldu. Dünyanın bugün de aynı düzlemde, aynı sistematik içinde olduğundan kimsenin kuşkusu olmasın. Üstelik bugünkü dünya; her şeyin ticarileştiği, insanın tüketici kimliğinin, diğer bütün kimliklerinin önüne geçtiği, insan ve şirketin aynı potada görüldüğü bir yerdir. Yönetim elitine veya imtiyazlı zümreye göre, zenginlerin daha çok zengin olması için dünyanın daha çok zengin ve daha güvenli bir yer, insanların daha uyumlu olması gerekir.

Dünyanın süper ülkesi ve neredeyse tek tabancası ABD çok uluslu ve çok devletli bir yapı olmanın yanı sıra aynı zamanda dünyanın en zengin ve askeri-ekonomik alanda en güçlü ülkesidir. Anılan ülkenin ortalığı karıştırmak, başka coğrafyalarda operasyonel faaliyetlerde bulunmak, çok para kazanmak ve dünyadaki paraya yön vermek konusunda yıllara dayanan bir tecrübesi vardır. Çin, Brezilya, Endonezya, Rusya, Meksika, Mısır, Türkiye, Arjantin vesaire vesaire gibi bölgesel iktisadi güçlerle kopmaz ve sarsılmaz bağlarını, kim ya da kimlerin iktidarda olduğundan bağımsız olarak sağlam bir şekilde sürdürmektedir. Zaman zaman ABD, Çin ve Rusya’nın sözde çekişmesi, karşı cephe olarak gösterilen Şangay beşlisi algısı yeni nizamın doğal gerekleridir. Kurmaca olduğu şüphe götürmeyen bu gerilim ve stres üretim alanı, aynı zamanda dünyaya nizam vermenin önemli parametresidir. Her türlü kuşkuyla ve tartışma konusu olmakla beraber NOTO ve Varşova Paktı aldatmacası, Rusya’nın NATO’ya üye olmayı çok istemesi, öyle anlaşılıyor ki bütün bunlar bir yerlerde yazılan büyük oyunun birer parçalarıdır. Bunların hepsi, gerektiğinde ve gerektiği kadar olan işler sınıfındandır. Söz gelimi APEC**** kuruluşu bölgesel olmaktan çok küresel amaçları olan küresel herhangi bir teşebbüs kadar küreseldir. Dünyada tarihi boyunca stres ve gerilim alanları, küresel ve bölgesel sorunlar, darbeler ve daha pek çok olağandışı şey olmuştur. Olagelenler yüzünden de her türden kaotik gelişme olasılığı genel süreçlere egemen kılınmıştır. Buna benzer sebeplerle dünya üzerindeki devletler ve bütün topluluklar bundan etkileniyor, buna göre şekilleniyor. Gelişmiş Batı Avrupa ülkeleri, Kanada, Avusturalya ve İzlanda gibi birkaç diğer ülke hariç, hemen hemen her ülkenin içeride veya dışarıda sayısız düşmanları vardır. Bu düşmanların kim olduğu bilinmez ama düşman söyleminin ardı arkası kesilmez. Karşıtlık üretme temelli dostluk ve düşmanlık kavramları, en az para kavramı kadar politika yapıcılarının işine yarayan güçlü ve etkili bir yere sahiptir. Üretilen düşman argümanı (kanıt) hem zamanın ruhuna hem de müesses nizamın devamına oldukça uygundur.  1800 yılında bir milyar olan dünya nüfusu, 220 yılda sekiz milyara ulaşmasına rağmen, hiç kuşku olmasın ki dünya daha küçülmüş, iletişim olanakları dünyayı daha kolay yönetilir hale getirmiştir. Artık bu dünyayı yönetmek için başka parametrelere, başka metotlara ihtiyaç vardır.

Dünyadaki genel küresel resme bakıldığında, İsviçre Davos***** ve Hollanda Bilderberg****** toplantıları, dünya nizamı ve dünyanın yönetimi konusunda oldukça önemli olan süreçlerdir. Söz gelimi Bilderberg Toplantıları, dünya çapında etkin siyasi liderlerin yanı sıra iş dünyası, basın-yayın ve akademi çevrelerinin en önde gelen temsilci ve uzmanlarının bir araya gelmesiyle yapılan yaklaşık 120-150 kişinin katıldığı yıllık, özel toplantılardır. Toplantılar Bilderberg Grubu, Bilderberg Konferansı, Bilderberg Kulübü diye de adlandırılmaktadır. Benzer hatta daha fazla etkisi olan, daha çok bilinen ve şöhreti daha yukarıda olan Davos toplantılarının, müesses nizamın devamını sürdürmede Bilderberg toplantılarından aşağı kalır yanı yoktur.

Gelinen aşamada kitleleri sürekli olarak herhangi bir şey için tartmak boşuna ve beyhude bir çabaya dönüşmüştür. Zira bu koca sessizlikte vicdan, adalet duygusu, bilinç ve bilinçaltı yoktur. Ne acı ki kitleler için doğru ya da akli olan da yoktur. Kitleleri kendi çıkarları ve amaçları doğrultusunda konuşturma çabası, zaman ilerledikçe, imkân ve araçlar arttıkça, teknoloji geliştikçe daha kolay ve pratik hale geliyor ve istenen sonuçların elde edilmesini sağlıyor. Kalabalık halk yığınlarının deney ve denklemlerin konusu haline gelmeleri, her geçen gün biraz daha zahmetsiz oluyor. Kamuoyu araştırmaları, izlenme ölçümleri, eğilim yoklamaları gibi hepsi de gerçekte var olmayan ve gerçekteki gerçeği yansıtmayan algı araçları, günümüz müesses nizamının yeni buluşlarıdır. Yani esasen bunlar, gerçeği yansıtmayan, gösterilmek istenen gerçeğin kendisi olan ya da gerçeğin yerine geçen icatlardır (şeyler).  Unutmamak gerekir ki hiçbir zaman boşu boşuna yapılmayan kamuoyu araştırmalarının önemli bir kuralı da şudur: İstediğiniz cevapları almak istiyorsanız uygun sorular hazırlamalısınız. Soracağınız sorularla istediğiniz yanıtları her zaman alabilirsiniz. Son cümleler yerine belirtmek gerekirse, bazı gerçekleri akılda tutmanın sonsuz faydası vardır. Zira uzunca bir dönemdir dünya kocaman bir sahnedir. Bu sahnede büyük oyuncular ve yardımcı rollerdekiler oyun oynar, hepsini izleyen büyük ve devasa bir kitle bulunur ve durmadan seyirci rekoru kırılır. Dünya adlı tiyatroda bu büyük oyunu sahneleyen oyun kurucunun kim olduğu ne yazık ki çok belli değildir, en azından henüz aşikâr olmamıştır. Bu güç kendini faş etmemeye dursun, istediği kadar saklı kalsın, ben bildiğim ve inandığım bir cümleyle yazıya nokta koyuyorum: İnsanların amaçları ve idealleri olmasa bu dünyada yaşamanın ne tadı ne tuzu ne de hiçbir zevki olur. 30.03.2021

 

(*)Mağara alegorisi, Yunan filozof Platon’un Devlet adlı eserinin yedinci kitabında Sokrates’in ağzından ortaya atılan Antik Çağ felsefesinin en önemli alegorilerinden biridir. Alegoriye göre bazı insanlar karanlık bir mağaraya zincirlenmişlerdir ve bu insanlar başlarını sağa ve sola çeviremezler, sadece karşılarındakini görebilmekteler. Doğuştan beri bu mağarada bulunan insanlar mağaranın girişinden yansıyan nesnelerin gölgelerini görür ve bunları gerçeklikleri olarak algılarlar. Nihayet bir gün bu insanlardan bir tanesi zincirlerinden kurtulur ve mağarayı terk eder. Mağarayı terk eden bu insan mağaranın dışında yeni bir gerçeklik ile tanışır ve duvarda gölgelerini gördüğü nesnelerin gerçek olmadığının farkına varır. Bunu mağaradaki arkadaşları ile paylaşmak üzere mağaraya geri döner. Mağaradaki arkadaşları ise mağaranın dışında farklı bir gerçeklik olduğuna inanmazlar. Bu insanlara mağaranın dışındaki gerçekliği aktarabilmek de imkânsızdır.  Platon’un düşüncesi bu alegori üzerinde şekillenir. Ona göre nesneler ve idealardan oluşan iki ayrı dünya vardır. İnsan bedensel olarak nesneler dünyasına aittir ve orada bulunmaktadır. Ancak ruhen bir zamanlar bulunduğu idealar dünyasından izleri kendisinde taşımaktadır. Alegoride mağaranın toplumu, zincirin o toplumsal yapı içerisinde var olan kuralları, mağaranın duvarına yansıyan gölgelerin toplumda kabul edilen doğruları sembolize ettiği ileri sürülebilir. Buna göre zincirini kıran birey, gerçek hakikatin peşine düşen bir filozofu olduğu kadar sorgulayan insanı da temsil etmektedir.

 (**)Güneydoğu Asya Ülkeleri ya da ASEAN; Endonezya, Malezya, Tayland, Filipinler ve Singapur (Kurucu üyeler), Bruney (1984), Vietnam (1995), Laos (1997), Myanmar (1997) ve Kamboçya (1999) tarafından kurulan ve giderek büyüyen bir ekonomik işbirliği bölgesidir (örgütüdür).

(***)Dünya üzerinde çeşitli örgütler, çeşitli adlarla kendilerine belirledikleri ya da kendilerine belirtilen hedefler doğrultusunda planlar yapmakta, silahlı ve silahsız eylemlere kalkışmaktadırlar. Gladyo terimi 2. Dünya savaşı sonrasında ortaya çıkmıştır. Gladyo Latince kısa kılıç anlamına gelmektedir. II. Dünya Savaşı sonrasında Batı Avrupa’da gelecekte olması beklenen bir Varşova Paktı işgaline karşı cephe gerisinde bir direniş başlatmak amacıyla İtalya'da NATO tarafından gizli olarak örgütlenen Kontr-gerilla (stay-behind) operasyonunun gayri resmi adı, yani kod adıdır.

(****)APEC üye ülkeler arasında ekonomik ve teknolojik işbirliğini geliştirmek amacıyla ticaret ve yatırım özgürlüğü ve desteklenmesi konularında geniş çalışmalarda bulunmaktadır. APEC, yeni orta­ya çıkan önemli ekonomik sorunlara kendisini süratle adapte eden dinamik bir forumdur. Bu sorun alanları elektronik ticaretin desteklenmesi, terörizm ile mücadele ve bulaşıcı hastalıklarla mücadeledir. APEC’in kendisine belirlediği temel hedef ki "Bogor hedefleri" olarak geçer: Asya Pasifik bölgesinde endüstrileşmiş ekonomiler için 2010, gelişmekte olan ekonomiler içinse 2020 yılında serbest ve açık ticarettir. Bu, 1994 Endonezya zirvesinde alınan ve benim­senen hedeftir. Örgüt bu hedefine ulaşmak için malların, hizmetlerin ve insanların emniyetle dolaşabileceği bir çevreye ihtiyacı olduğunu öngördüğünden bununla ilgili olarak politik, ekonomik ve teknolojik işbir­liği üzerinde çalışmaktadır. Bu emniyetli çevrenin oluşumu için ge­rekli en önemli unsur olan insan üzerinde duran örgütün sosyo­kültürel alanda da başta eğitim olmak üzere yoğun çalışmaları vardır.

 (*****) İsviçre’nin doğusunda, Graubünden kantonunda bir kasaba. Davos Vadisinde, denizden 1,560 m yüksekte, Landwasser Irmağı üzerinde yer alır. Davos-Platz ve Davos-Dorf adlı iki köyden oluşur. Dünya Ekonomik Forumu, İngilizce; (World Economic Forum (WEF)) merkezi İsviçre’nin Cenevre kentinde yer alan uluslararası bir vakıftır ve her yıl İsviçre’nin Davos kasabasında yapılmaktadır. Dünyanın en tanınmış iş adamları ve siyasetçilerini bir araya getiren, dünyanın en önemli sorunlarının tartışıldığı konferanslarıyla tanınır. Forum, ayrıca her yıl Çin’de Yeni Şampiyonlar Konferansı adı verilen bir konferans ve dünyanın çeşitli bölgelerinde bölgesel konferans serileri düzenlemektedir.

(******)Bilderberg Toplantıları ilk olarak Hollanda’nın küçük bir kasabası olan Oosterbeek’te başlamıştır. İsmini de 29-31 Mayıs 1954 tarihleri arasında ilk toplantının yapıldığı bu küçük kasabada bulunan Bilderberg Oteli’nden alır.