Siyaset ve Siyaset Yönetimi* | Kovara Deng | DENG Dergisi
Kapat

Siyaset ve Siyaset Yönetimi*

YazarResmi

Siyaset bilinen tanımları dışında, en çok iktidarla ve güçle kuvvetli ilişkisi olan bir faaliyet alanıdır. Siyasetin toplumla ilişkisi tarih boyunca bu kuvvetli bağ nedeniyle hep sürdü. Bunun bir sonucu olarak, toplumsal statünün ve iktidar gücünün büyüsüyle siyaset odağının güçlendiğini söylemek abartı sayılmaz.

Siyaset hakkında fikir (bilgi) sahibi olmakla siyaset felsefesini bilmek (Temel kurallarını bilmek-siyasetin kaynağını anlamak) arasında çok büyük farklar var. Siyaset ve siyaset yönetimi arasındaki fark da aşağı yukarı bu minvaldedir. Siyaset yönetiminin amacı, toplumsal sorunların çözümü konusunda ilerlemek ve toplumu anlama hatta yorumlama kapasitesini arttırmak, yönetim süreçlerini ve siyasal olayları derinlemesine kavrama ve analiz etme yeteneklerini geliştirmektir veyahut böyle şeylerle meşgul olmaktır. Denebilir ki siyaset, ilki ve sonuncusu olmayandır; siyaset yönetimiyse ilkinin ucunu yakalamak isteyen, sonuncusunun ne olduğunu görmeye, göstermeye çalışan şeydir.

Diğer yandan uğrunda mücadele ettiğimiz amaçlara ulaşmak bakımından da siyaset, etkin bir araçtır, hem de büyük bir gerekliliktir.

Uzlaşma ihtiyacı ve çıkar ortaklığından beslenen siyaset, belki de bu nedenle toplum katında hak ettiği saygıyı göremiyor.

Siyaset kurumu ve kadrolarının zamanla başkalaşması, günün koşullarına göre tutum takınması, siyaset sosyolojisinin gereği olsa bile, günlük beklentiler peşinde sürüklenen toplumlar açısından güvenilmez ve sorun üreten bir alan olarak tanımlanmaktadır.

Siyaset için yönetim sanatı tanımı ise, siyasetin belki de en doğru kavranıldığını ve bu kavramsal niteliği hak ettiğini gösteriyor.

Platon’dan, Thomas More’a, More’dan, Marx’a, Marx’tan** günümüze değin, insanlığın süregelen mükemmel bir toplum serüveni çarpıcı olduğu kadar öğreticidir de. Engels’in tarihte zorun rolünü odakladığı siyasetin günümüze kadar yol açtığı acı ve kıyım, günümüzde iyi olan her şeyin bir bedeli olarak tarih sayfalarının en önemli ders notlarına dönüşmektedir. Yaşanan bu yıkım, insan yüceliğinin ve yaratıcılığının direnişini simgelemesinin yanı sıra, insan duyarlılığının ve öfkesinin gücünü de göstermiştir.

Yönetenler ve yönetilenler arasındaki düzeni ve ilişkiyi öngören bu sanat (Siyaset sanatı**), devleti ve onun tüm kurumlarını bu şekilde dizayn etmektedir (tasarlamaktadır**). Sözgelimi hukuksal bir alan olan devlet-birey ilişkisi, toplum-birey ilişkisi, birey-birey ilişkisi, bu geleneksel algılardan beslenerek, daha çağdaş olmayı ve insan esenliğini önde tutmayı amaçlamıştır. İnsana ve onun genel ihtiyaçlarına dönük siyaset arayışı ve siyasetin tarihsel gelişimi, tüm alanı yeniden tanımlamak zorunda kalmıştır. Siyaset-devlet, siyaset-toplum ve hatta siyaset hukuk** ilişkisi böyle bir gelişmenin temel parametresi olmuştur. Siyaset söyleminin boynuna geçirilen değirmen taşının ağırlığı, insan ihtiyaçlarının artması, refah, huzur ve zenginliğin paylaşılabilecek kadar büyümesi nedeniyle zaman içinde** buharlaşıp uçmuştur. Dünyanın küresel bir köye dönüşmesinin, bilim ve teknolojinin, özellikle iletişim araçlarının gelişmesinin bunda payı büyüktür.** Artık siyaset kadrosu kendini prangaya vuran ideolojik politik arka planlardan, yerel niteliği aşamayan mülahazalardan ve dar bakış açılarından kurtulmuştur. Pragmatizm ve günümüz referansları ışığında, daha gerçekçi ve kabul edilebilir yeni açılımlara yönelmiştir.

Bu gelişmelere paralel olarak, siyasetin kavramları, ütopik (hayali**) alandan daha gerçeğe evirilerek günümüz ihtiyaçları ve gerçekliği ile yeniden şekilleniyor. Daha iyiye dönük mücadele azmi, ütopik olanla gerçekleşebilir olan arasında sağlam ve kabul edilebilir bir dengeye oturuyor. Yeni sistem önermeleri ve toplumsal düzen önerileri daha gerçekçi dayanaklara yaslanmak ve insanın kısa ve orta vadeli beklentilerine odaklanmak zorundadır.

On yıllar gerektiren ve üstelik bir dolu belirsizlik içeren toplumsal düzen kurgusu, iyi bir gelecek temennisi olmanın ötesine geçemiyor. Açık ki, görünür gelecekte ve hemen yarın ortaya çıkacak değişim projeleri ve buna dayanan politikalar, toplumun daha çok ilgisini çekiyor.

Toplumu şekillendirme ve dönüştürme mücadelesi sınır aşırı etkiler nedeniyle hep yeni ve farklı nitelik kazandıkça, yukarıdan aşağıya şekillendirilen talepler manzumesi, geniş toplumsal kesimlerde, yani** alta oluşan gelecek endişesinin yarattığı karmaşa ve kafa karışıklığı içinde eriyip gidiyor. Toplum aşağıdan yukarıya şekillenmenin bin bir aracı içinde, ona sunulan ve her dakikasında karşısına çıkarılan resmin içinde kendine yön buluyor. Bütün alanı kuşatan ve neredeyse Gordion Düğümü’ne dönüşen bu karmaşık yapıya İskender’in Kılcı da kâr etmiyor artık.

Denebilir ki, iradecilik ve süreçlere müdahale, yeni bir devrimci dalga, artık yirminci yüz yıldaki kadar kolay bir rüya değildir. Kaotik dönemin tarafları giderek azalmış, insanlık ortak bir tutumla istikrara ve gelişmeye odaklanmıştır.

 Geride bıraktığımız yüzyılın son çeyreği, insanlığın kendi geleceğini sabırla örmesi gereğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Devasa güç denklemleri içinde, bireyin daha iyiye ve daha güzele ilişkin talepleri karşısında, en doğruyu ve en iyiyi arama ütopyası küçücük bir ayrıntı gibi kaybolup gitti. Mükemmel bir toplum ile daha iyi bir toplum kavgası, kendi kanalarını daha iyi bir toplum yönünde akıtıyor. İnsanlığın tarih boyunca yaşadığı deney, iyiye ve güzele ulaşmanın bir altüst oluşla olanaklı olmadığını gözler önüne seriyor. Mükemmel denen topluma ve onun devletine ulaşmanın belki de en etkili yolu, daha iyi bir toplum arayışında ısrarlı olmakla ve bu arayış için katkı yapmakla mümkün oluyor.

Siyaset yönetimi politik, hukuksal, bilimsel, felsefi, dinsel, moral, estetik kuramlarına, kavramlarına** dayandığı ve toplumu dönüştürme, yönlendirme cabası içinde olduğu sürece insanlığın** arayışları devam edecektir. Bu kuramsal kalıplar içinde yol aldıkça da kendini ideolojiden arındırması mümkün olmayacaktır. İnsan, emek ve ürün; bu kavganın en temel aktörleri olarak, bu kez evrimle ve sabırla kendi ihtiyaçlarına yanıt verecek bir düzen aramaktadır.

Siyaset aracı hatta onun en temel ve belirgin hali** partilerdir. Ne var ki söz konusu araç,** bazen bir sendika, bazen bir hükümet ve bazen de bir ordudur. Siyaset ille de partiler aracılığıyla oluşmuyor ve sürdürülmüyor. Kurumsal yarar ve her hangi bir sistemin devamı,** siyaset oluşturmak konusunda ne perva ne ölçü ne sınır ne de hukuk tanıyor**.

Doğan Hançerlioğlu, uğrunda mücadele ettiğimiz amaçlar için kurduğumuz kurumlar, günü gelince vazgeçemediğimiz, onlara köle olduğumuz yapılara** dönüşüyor demektedir.

Hiç kuşku yok ki, sahiplenme duygusunun ve kaybetmeme reflekslerinin beslediği bu korku kendi kurduğumuz yapıların esiri haline getiriyor bizi. Araçla amaç arasındaki bağıntı ve dengeyi altüst ediyor. Stratejiyi taktiğe, amacı araca kurban ediyor. Böyle olunca da, siyaset de, siyaset yönetimi de uğrunda mücadele ettiğimiz değerler için gerekli enerjiyi, gücü ve etkiyi** yaratamıyor.

Bu tarz kurumsal yapılar, kendini sürdürmek ve mevcut durumlarına** razı gelmek nedeniyle, iğdişleşmenin, çürümenin ve giderek yok olmanın eşiğine geliyor. Bu tarz yapılar, steril (arınık) ve açık alanlarda bile** kir pas üretmekten kendini alıkoyamıyor, böylelikle kolayca başkalaşan siyaset kurumu bu kez başka** bir statükonun emrine giriyor, onun oyuncağına dönüşüyor.

Kısır siyaset döngüsü, bir yandan kadroları verimsiz kılıyor, bir yandan da uğrunda mücadele ettiğimiz değerleri hiç farkında olmadan önemliler listemizin son sıralarına yerleştiriyor. Üretimin ve görece başarının olmadığı her yerde, hangi kurumsal yapı olursa olsun, içten kemirilmenin ve içe dönük kısır** mücadelenin önü kesilemez. 

Hem partini her şeyden ve herkesten kıskanacak hem de günü geldiğinde ondan vazgeçeceksin. Ne partini herkesten kıskanacak ne de ondan hemencecik vazgeçeceksin. Doğrusu her ikisi arasında iyi bir denklem kurmak ve siyasetin pragmatizmine (yararcılık**) açık olabilecek bir esneklik içine girmektir. Araçla amaç arasındaki denklemi iyi kurmak, sağlam, kalıcı ve etkin bir siyaset kurgusu bakımından oldukça gerekli bir görevdir.

Yazının sonuna doğru gelirken biri iki cümleyle siyaset yönetiminin hedeflerine değinmek gerekirse, bunun en başlıca olanı her bir kadronun, üye veya yöneticinin politik, ekonomik, toplumsal ve hukuksal konularda söz sahibi olmalarını sağlamak ve onları anılan alanlarda belli bir düzeye kavuşturmaktır. Siyaset yönetiminin önemli başka bir hedefi ise; üyelere, en geniş manada ilgililere, yönetim ve yönetişim alanında geniş ve kapsamlı bilgiler vermek, siyasi kadroların genel olarak siyasal olanla, siyasal alanın yönetimiyle ilgili konularda kritik etmelerini, analitik olarak düşünmelerini sağlamak ve iyi bir yönetici olabilme becerilerinin gelişmesini amaçlamak olmalıdır.

Son bir cümleyle siyasetin bu tanımını da paylaştığımı belirtmek istiyorum, “Siyaset belli bir toplumda çatışma halinde olan çıkarların uzlaştırılması faaliyetidir.” Bu uzlaştırma faaliyeti ise yönetim erkinin elde bulunması ile gerçekleşir.

(*) 2007 yılında kaleme aldığım bir yazı.

(**) İkinci kez ele aldığımda eklenen, değiştirilen bölümler (Aralık 2020)