Federasyona Kim Karar Verecek? | Kovara Deng | DENG Dergisi
Kapat

Federasyona Kim Karar Verecek?

YazarResmi


8 Aralık 2024’te 61 yıllık Baas diktatörlüğünün yıkılmasından sonra Suriye’nin geleceğine ilişkin
belirsizlikler sürüyor. ABD ve Batılı güçlerin izni ve Türkiye’nin desteğiyle Şam’ı ele geçiren Ahmed
Şara liderliğindeki HTŞ yönetimi cihadist zihniyet dünyası nedeniyle Suriye toplumunun çoğulcu
yapısını kucaklama vizyonundan çok uzak. Batı dünyası başka bir alternatif buluncaya kadar HTŞ
yönetimine destek vermeye devam edecek gibi görünüyor.


Şam’da yönetimi ele geçiren Ahmed Şara’nın yaptığı ilk iş herhangi bir meşruiyet zeminine gerek
duymadan kendisini Devlet Başkanı olarak ilan etmek oldu. Ardından kendi ekibine hazırlattığı Geçici
Anayasa beyannamesini 13 Mart’ta yayınladı.


Şara ve ekibinin hazırladığı geçici anayasa ülkenin resmi adını Suriye Arap Cumhuriyeti olarak
tanımlarken Suriye Devlet Başkanı’nın Müslüman olmasını zorunlu tutuyor. Geçici anayasada İslam
kanunlarının yasamanın temel kaynağını teşkil ettiği vurgulanarak yeni kurulacak devletin etnik olarak
Arap, dini inanç olarak İslam devleti olduğunun altı çiziliyor.


HTŞ’nin başı Ahmed Şara Batı dünyasının desteğini almak adına çok kıvrak bir profil çizmeye ve her
gün kılıktan kılığa girmeye çalışsa da El Kaideci kimliğini saklamayı başaramıyor.


Şam’daki iktidarının üzerinden dört ay geçmeden HTŞ ve ona bağlı silahlı güçler Suriye’nin Lazkiye
ve Tarsus gibi sahil kentlerinde Alevi toplumuna karşı vahşi bir kıyıma girişti. 3000’den fazla sivilin,
çocuk, kadın ve yaşlının hunharca katledildiği bu katliam Şam’daki yeni yönetimin gerçek kimliğinin
ilk habercisi oldu. Suriye’nin cihadist yönetiminin iktidarı hiç kimseyle paylaşmaya, ülkede
demokratik ve katılımcı bir yönetim inşa etmeye niyetinin olmadığı Alevi katliamıyla açıkça ortaya
çıktı.


Rejimin Kürtlerle imtihanı


HTŞ Suriye’deki farklı siyasi ve askeri güç odaklarını şiddet kullanarak merkezi yönetimin kontrolü
altına alırken Demokratik Suriye Güçleri ve bağlı yapılar ile diyalog yolunu seçti. Bunun bir nedeni
Suriye’deki Kürtlerin HTŞ rejiminin kolay yutacağı türden bir lokma olmaması, diğeri ise Kürtlerin
Esad rejimi ve IŞİD’e karşı verdiği mücadeleden kaynaklı dünyada sahip olduğu haklı sempati ve
destektir.


10 Mart 2025 tarihinde ABD’nin de teşvikiyle Ahmed Şara ile Mazlum Abdi başkanlığındaki heyetler
Şam’da gerçekleştirilen bir toplantıda ülkedeki kurumların entegrasyonu, SDG’nin merkezi orduyla
bütünleşmesi, sınır kapılarının kontrolü, yurtlarından kopan insanların yerlerine dönmesi vs. konularda
8 maddelik bir antlaşma imzaladı. Daha sonra yapılacak görüşmelerle söz konusu maddelerin
içeriğinin doldurulacağı konusunda uzlaşı sağlandığı açıklandı.


9 Temmuz 2025 tarihinde Suriye Demokratik Güçleri Genel Komutanı Mazlum Abdi başkanlığındaki
heyet ile Suriye Geçiş Dönemi Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve heyeti yeniden bir araya geldi. 10 Mart
Antlaşmasının maddelerinin hayata geçirilmesi amacıyla gerçekleşen toplantıya ABD’nin Ankara
Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile Fransa’nın Suriye Özel Temsilcisi Jean-
Baptiste Faivre de katıldı.


Basına yansıyan haberlere göre Şam’daki toplantıda SDG’nin silahlı güçlerinin Suriye ordusuna
entegrasyonu vb. konularda anlaşma sağlanamadı.


Federasyona kim karar verecek?

Şam’da SDG lideri Abdi ile HTŞ lideri Şara arasında yapılan görüşmenin ardından, tarafların
arasındaki görüşmenin içeriğinden çok ABD Ankara Büyükelçisi Thomas Barrack’ın  yaptığı
açıklamalar gündeme oturdu. ABD Büyükelçisinin açıklaması hayırlı oldu, çünkü bu vesileyle
Suriye’de yeni anayasa vb. konuların tartışılması için iyi bir imkân doğdu.
Thomas Barrack’ın Suriye için "Tek ülke, tek millet, tek ordu” vurgusu yaparak, Irak’ta olduğu gibi
Suriye’de de federalizmin işlemeyeceğini söylemesi bir hayli ses getirdi. Büyükelçi Barrack bir adım
ileri giderek SDG’nin YPG, YPG’nin de PKK olduğunu öne sürerek ABD resmi ağızlarından ilk kez
duyulan bir belirlemede bulundu.


Söz konusu açıklama Suriye’deki bütün Kürtler tarafından tepki ile karşılandı. Kürtler tüm halkların
haklarını güvence altına alacak yeni bir anayasa talebinde bulundu ve “Suriye’nin inşasında gerçek
ortak olmak istiyoruz” iradesini dile getirdi.


Söyleyenin ismi bantla kapandığında söz konusu açıklamanın Ankara’dan resmi bir yetkilinin
ağzından çıktığı pekâlâ varsayılabilir. Ancak Ankara’nın Suriye için benzer söylemlerin dozunu
düşürdüğü bir vasatta…


Öte yandan ABD Büyükelçisi’nin konuyla ilgili yaptığı açıklama ABD’nin bölge siyasetinin, özel
olarak Suriye’de izlediği stratejinin bütünlükten ne denli yoksun, pejmürde, ilkesiz ve tutarsız
(ahlakilikten söz etmiyorum bile) olduğunu bir kez da gözler önüne serdi.


ABD Büyükelçisi başta Suriye olmak üzere bölge ülkelerinde yaşanan onca katliam, trajedi ve
yıkımların esas nedeninin tekçi zihniyet olduğunu bilmeyecek kadar bölgenin tarihsel, siyasi ve
sosyolojik gerçekliğinden bihaber olabilir mi?


ABD Büyükelçisi Kürtlere adres olarak Şam’ı gösteriyor, ama Şam’da oturanın ırkçı ve mezhepçi
zihniyetini görmezden geliyor. El Kaide artıklarının hüküm sürdüğü Şam’ın daha üç ay önce Alevilere
yaptığı hunharca katliamı hiç gerçekleşmemiş varsayıyor. Barrack’ın açıklamasının yankıları devam
ederken Şam’a bağlı silahlı çeteler 13 Temmuz’da Süveyda kentinde 300’den fazla Dürzi’nin
katledildiği bir katliam icra ediyordu.


ABD Büyükelçisi Thomas Barrack, insanlık adına IŞİD barbarlığına karşı on binlerce evladını
yitirmiş, dünya ile barışık, demokrat Kürtlere; çağdışı HTŞ yönetimine entegre/biat etmedikleri için
sömürge valisi edasıyla ayar veriyor.


ABD Büyükelçisine göre federasyon Irak’ta ve Suriye’de işlemiyormuş… Öncelikle Suriye’de
federasyonun işleyip işlemediğine karar verecek olan ABD Büyükelçisi değil, Suriye halklarının
kendisidir. Dünyada 100’den fazla devlet federal sistemle yönetilirken, Suriye gibi çok uluslu, çok
kültürlü, çok dinli bir ülkede federal sistemin karşılığı yokmuş… Bu anlayışa göre Suriye’de
demokrasi de işlemez. Ne de olsa bu ülkede demokrasi kültürü zayıf. Demokrasi de federasyon da
ABD gibi “medeni” ülkelerde iş görürmüş meğer. Suriye gibi ülkeler ise Esad, Saddam, Şara gibi
tiranlara layıkmış.


Oysa federasyon tam da Suriye gibi çoğulcu sosyolojiye sahip toplumlar için geçerli, bu kadar parçalı
toplumları federasyon birleştirebilir ancak, tekçi yapılar ise çatlatır.


Tarih tekerrür ediyor


2003 yılında ABD’nin Irak’a girerek Saddam rejimini yıkmasından sonra Amerika’nın Irak Genel
Valisi konumundaki Paul Bremer, Irak için yeni anayasa yapımı gündeme geldiğinde Kürt liderlerin

federasyon önerisine şiddetle karşı çıkmıştı. Bremer bununla yetinmemiş aynı zamanda Kürtlerin
güvenlik birimi peşmerge gücünün dağıtılmasını istemişti. Dönemin Kürt liderleri Celal Talabani ve
Mesut Barzani’nin kararlı ve ısrarlı duruşu sonucunda Irak’ta federalizmi esas alan anayasa kabul
edildi. Peşmerge gücü ise Kürdistan iç güvenliğini sağlamak üzere korundu.
Yıllar sonra dönemin bir çok ABD yetkilisi, buna Paul Beremer de dahil, Amerika’nın söz konusu
dönemde izlediği politikayla Irak’ı İran’a teslim ettiklerini ve Sünni toplumu IŞİD’in kucağına
ittiklerini söyleyerek özeleştiri vereceklerdi.


Çok değil bir 10 yıl sonra ABD büyükelçisi Barrack ve benzerlerinden Esad sonrası Şam’ı HTŞ’ye
teslim etmekle ülkede istikrarsızlık ve kaosa yol açtıkları yönündeki açıklamaları şimdiden duyar
gibiyim. Hegel'in meşhur sözüyle "Tarihten öğrendiğimiz tek şey, tarihten hiçbir şey
öğrenmediğimizdir.”


Eşitlik temelinde birlik


Şu bir gerçek, Türkiye, Irak, Suriye ve İran’da son yüzyılda her ne kötülük yaşandıysa bunun nedeni
söz konusu ülkelerdeki ulusal, dinsel ve kültürel çoğulculuğun yok sayılması ve zorla bastırılmasından
kaynaklanıyor. Tekçilik çözüm yerine savaş ve istikrarsızlık üretti.


Gelinen aşamada Suriye ve Türkiye’de paralel süreçler yaşanıyor. Esad rejiminin yıkılmasından sonra
Kürtler dahil bütün etnik ve dini kesimlerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alan yeni bir
Suriye inşası gündemde. Türkiye’de ise silahların susmasıyla siyasi zeminin iyileşme ihtimali ve Kürt
meselesinin barışçıl ve eşitlikçi çözüm imkânları artıyor. Bu her iki ülkede Kürt meselesinin
çözümüne ilişkin süreçler bir diğerini çok yakından etkiliyor.


Hülasa, her iki ülkede de çözümün anahtarı Kürt halkının varlığının tanınması ve ulus olmaktan
kaynaklanan haklarının anayasal güvenceye kavuşmasından geçiyor. Hem Türkiye hem de Suriye’de
temel konu, yüzyıllık sorunlara kaynaklık eden mevcut antidemokratik, tekçi, dışlayıcı sistemlere
entegre olmak değildir. Esas mesele Kürtleri, Türkleri ve diğer toplumları demokratik, çoğulcu,
federal bir sistemde eşitleyerek birleştirmektir; eşitlik temelinde birlik.


Bunun için çok şey gerekmez, güçlü bir siyasi irade ve tarihsel bir vizyon yeter.


18.07.2025
Bayram Bozyel