Sayın İsmail Beşikçi’nin “Söz Konusu Vatansa Bilim Teferruattır! ANILAR” adlı kitabı bu yılın (2021) Mayıs aydında İBV Yayınları içinde çıktı. Değerli İsmail Hocamız yeni kitabından birini imzalayarak bana gönderme lütfunda bulunmuş. Bu nazik davranışı için bir kez daha teşekkürlerimi sunuyor, kendilerine sağlık ve sıhhat diliyorum.
Sayın Beşikçi, 412 sayfadan oluşan ANILAR kitabında yaşam ve mücadele serüveninin önemli kesitlerini on iki bölüm halinde sade ve akıcı bir dille yazıya dökmüş.
Son dönemlerde elime aldıktan sonra bırakamadığım ender kitaplardan biri oldu bu eser.
Bir aydın ve bilim insanı olarak İsmail Beşikçi Kürdistan, Türkiye ve dünya genelinde tanınmış bir insandır. Onun özgür düşünce, özgür bilim ve hakikat uğrunda verdiği insan üstü mücadele her türlü takdirin üstündedir.
Ancak onun bir yaşam boyunca verdiği mücadele ve uğradığı haksızlıkları yine kendi sakin tarzıyla anlatması oldukça etkileyici ve dokunaklı olmuştur.
Sayın Beşikçi’nin anılarını okuyunca Türkiye’de son elli yılda muhaliflere yapılan zalimane uygulamalar, bin bir hukuksuzluk ve hoyratlıklar bir film şeridi gibi gözlerinizin önünde geçiyor; hüzünlenip daralıyorsunuz.
Öte yandan mücadele insanlarının, daha somut olarak İsmail Beşikçi’nin söz konusu ağır ve dayanılmaz baskı ve zulme karşı gösterdiği insan üstü direniş karşısında şaşırıyor, saygı duyuyorsunuz.
Kürtlerle yakından karşılaşma
İsmail Beşikçi, 1961’de Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Tahsil İçi Staj Programı çerçevesinde gittiği Elazığ’da, 1962’den sonra ise yedek subay olarak gittiği Bitlis’te Kürtlerle, Kürtçeyle tanışmasını anlatıyor, bu durumun Kürtlerle ilgili olarak onda yol açtığı farkındalık ve bilinçlenmeyi dile getiriyor. Beşikçi, askerlik hizmeti çerçevesinde bir dönem kaldığı Şemdinli’de, daha doğrusu Türkiye Irak sınırında, Kürdistan’ın bölünmüşlüğüne tanıklık ediyor. Sınırın iki yakasındaki Kürtler arasındaki ilişkileri yakından gözlemliyor, Güney’de Barzani önderliğinde yürütülen mücadele hakkında yakından bilgileniyor.
Beşikçi’nin staj için Elazığ’ı, askerlik hizmeti için de Bitlis’i seçmesi bilinçli bir tercihtir ve bu deneyim Sayın Beşikçi’de Kürt meselesiyle ilgili önemli bir dönüşüme yol açıyor.
Devletin Kürt korkusu
İsmail Beşikçi anılarında Kürtlere yönelik iki temel çalışmasından ve karşılaştığı engellemelerden söz ediyor.
İlk çalışması 1964’te doktora tezi olarak Göçebe Alikan Aşireti üzerine yaptığı araştırmadır.
İkincisi, 1968’de Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde iken Kürt illerinde yaptığı “Karşılaştırmalı Sosyoekonomik Yapı Araştırması”dır. Beşikçi bu süreçte karşılaştığı engellemeleri detaylı bir şekilde anlatıyor.
Bu konuyla ilgili ilk engel çalıştığı Fen -Edebiyat Fakültesi’nde karşısına çıkıyor. Beşikçi’nin bölgede toplayacağı ekonomik ve sosyal verileri götürüp Posof’ta Ruslara satacağı iddiası ortaya atılıyor! Bu amaçla Üniversite, mülki amirler, polis teşkilatı topyekûn teyakkuza geçiyor. Beşikçi, Kilis’te başladığı araştırmanın sonraki bütün duraklarında; Mardin, Nusaybin, Cizre, Beytüşşebap, Hakkâri, Yüksekova, Van, Ağrı, Doğubayazıt, Kars ve Ardahan hattı boyunca devletin ciddi engellemeleriyle karşılaşıyor, izleniyor, arkasına muhbirler takılıyor. Ardahan’dan sonra ise daha fazla ileri gitmesine izin verilmiyor. Böylece Beşikçi’nin topladığı bilgileri sınırda Ruslara satmasını engelliyorlar!
Beşikçi’nin Kürt meselesine ilgisi ve hakikat peşindeki ısrarı üniversitede ona karşı bir blokajın oluşmasına yol açıyor. Bilimsel toplantılara sunacağı tebliğler sakıncalı görülerek çoğaltılmaları engelleniyor.
Beşikçi 1969 sonbaharında Ankara’da Devrimci Doğu Kültür Ocakları’na (DDKO) ilk ziyaretini gerçekleştiriyor. DDKO ile ilişkiler o günden sonra artarak devam ediyor.
Bilimde ısrarın bedeli
Üniversite 1970 yılında Beşikçi’nin görevine son veriyor.
12 Mart darbesinden sonra İsmail Beşikçi tutuklanarak Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Tutukevine konuluyor. Diyarbakır Sıkıyönetim Askeri Tutukevi deneyimi hem İsmail Beşikçi hem de Kürt hareketi için bir dönüm noktası niteliğindedir.
İsmail Beşikçi’nin Diyarbakır Sıkıyönetim Askeri Mahkemelerindeki yargılamaları izleyicisiz devam eder. Erzurum Üniversitesi’nden koca koca profesörler, akademisyenler Beşikçi’nin aleyhine ifade vermek için sıraya girer. Üniversite rektörü mahkemede; “Kürt diyor, Kürtçe diyor. Bunu diyen kişi her kötülüğü yapar” diyerek Beşikçi’yi mahkûm ettirmeye çalışır. Muhbir tanıklar aktif mesai harcar. Basının duruşmaları izlemesine izin verilmez. Ailesi hemen hiç duruşmalara katılmaz. İsmail Beşikçi tek başına ve birkaç avukatıyla mahkemelerin suçlamalarına cevap vermeye çalışır, gerçekleri savunmaktaki ısrarını sürdürür.
12 Mart’ta, Diyarbakır’da Kürt tutsaklarla
Öte yandan Beşikçi Diyarbakır Sıkıyönetim Askeri Tutukevi’nde Kürt siyasetçilerle yakından tanışma imkânı bulur. Bu dönemde Devrimci Doğu Kültür Ocakları, Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi ve Türkiye İşçi Partisi davasında yargılanan kadrolarla etkileşimde bulunur. Değişik Kürt şahsiyetlerle yakın ilişkiler geliştirir. Söz konusu gruplardan yargılanan tutukluların oluşturdukları komünler daha sonraki siyasal tercihler için birer kuluçkaya dönüşür.
Kitabın bu bölümünde Beşikçi, döneme ilişkin gelişme ve olayları çok detaylı ve mizahi bir tonda anlatıyor. Tek tek insanlara ilişkin gözlem ve değerlendirmeleri, örneğin Ocak Komünü’nün yürüttüğü eğitim çalışmasında Hüseyin Sağnıç’ın Mümtaz Kotan’la yaşadığı gülümseten diyaloglar, Asya Tipi Üretim Tarzı ile ilgili tartışmalar, İskilip’ten gelen ziyaretçinin söyledikleri vb. hikayelerin her biri öğretici dersler içeriyor.
Üniversitelerin hal-i pürmelali
Beşikçi’nin anılarında üzerinde ayrıntılı durduğu konulardan biri üniversitelerinin acınası durumudur.
Türkiye’de üniversiteler, özgür düşünce ve bilim merkezi olmaktan çok askeri kışla gibi tektipleştirlmiştir. Yaptığı tek şey resmi ideolojiyi savunmak, ona meşru kılıflar uydurmak ve onu yeniden üretmektir. Bu çizginin dışına çıkanlar ise kısa zamanda aforoz edilmekte, linç kampanyasına uğramaktadır.
Beşikçi 1974’te cezaevinden tahliye olduktan sonra uğradığı fakültesinde bu gerçeğe bir kez daha tanık olur. Hocalar Beşikçi’ye öcü gibi yaklaşır. Onlara göre Kürt meselesi emperyalizmin ürettiği bir konudur, devlet her zaman kendini koruyacak önlemleri alır. Ayrıca bu tür konular üniversiteye bulaştırılmamalıdır. Üstelik Kürt sorunundaki yaklaşımından dolayı Beşikçi’yi “dogmatik” olmakla suçluyorlar. Ona aklını başına toplaması için telkinde bulunurlar. Artık İsmail Beşikçi Türk üniversite camiasında bir cüzzamlı muamelesi görmektedir. Onun aydınlıkçı ve bilim çizgisindeki ısrarı resmî ideoloji tarafından bir tehdit olarak tanımlanmaktadır.
Yol ayırımı
1974-1975 yılları Kürt hareketinde yeni bir arayışa denk düşer. Bu Kürt hareketinin Türk solundan yolunu ayırdığı bir dönemdir. Bir yandan Komal Yayınevi kurulur ve onun bünyesinde çıkartılan Rızgari dergisi etrafında bir örgütlenmeye gidilir. Aynı dönemde Özgürlük Yolu dergisi yayın hayatına başlar. Onun arkasında da PSK örgütü vardır. Ve başkaca Kürt oluşumları siyasi alanda yerini alır. Genel olarak Kürt siyasetinde yeni bir yükseliş başlar. İsmail Beşikçi de Komal Yayınları’nda yer alarak, Kürt meselesi ve onunla bağlantılı alanlarda yazı faaliyetlerini sürdürür. Beşikçi’nin önemli eserleri Komal Yayınları tarafından basılır.
Uzun yargılamalar ve cezaevleri
12 Mart döneminde yaşadığı 4 yıllık bir cezaevi sürecinin ardından bu kez onu 8 yıl devam edecek yargılama ve cezaevi süreci beklemektedir.
Yazdığı kitaplardan dolayı hakkında açılan davalardan aldığı cezaların onanması sonucunda Beşikçi 1979 tutuklanarak İstanbul Toptaşı Cezaevine konulur. 12 Eylül 1980 askeri darbesine doğru ceza evlerinde baskının dozu giderek artmaya başlar. 4 Eylül 1980’de Sakarya Cezaevi’ne nakledilir. Cezaevi girişinde görevliler o gün Beşikçi’ye vahşice muamelede bulunur, ona büyük eziyetler yapar, vücudunun birçok yerini darp ederek yaralarlar. Şunu ifade temeliyim ki sorguda ve Diyarbakır cezaevinde onca işkence görmüş bir insan olarak Beşikçi’ye yapılan söz konusu muameleyi okuyunca çok rahatsız oldum. Öte yandan Türk devletinin özgür düşünce, hakikat ve bilim düşmanlığı dikkate alındığında Beşikçi’ye yapılanları anlamak zor değil.
Beşikçi 8 yıl boyunca o cezaevinden bu cezaevine nakledilerek 12 Eylül karanlığının en zor dönemlerini içerde geçiriyor. Beşikçi 1981 yılında kısa bir tahliyeden sonra tekrar tutuklanarak sırayla Seymen Askeri Tutukevi, Çanakkale E Tipi Cezaevi, oradan da Gaziantep Özel Tip cezaevine naklediliyor.
Bu döneme ilişkin İsmail Hoca’nın yaşadıkları ve tanıklıklarının her biri oldukça öğreticidir. Cezaevi yönetimlerinin tutsaklara yönelik insanlık dışı saldırıları, tek tip elbise dayatmaları, tutuklulara yapılan eziyetler… Diğer yandan tutsakların gerçekleştirdiği direnişler, açlık grevleri, siyasi gruplar arasındaki ilişkiler, tek tek insanlara ilişkin izlenimler... Cezaevleri insani davranışlar, insanlar arası ilişkiler bakımından zengin bir laboratuvar gibidir. Başka bir ifade ile insanın olduğu her yerde umut vardır, en zor koşullarda bile... Yaşamak için her yerde biraz neşe ve enerji kaynağı vardır. İnsanoğlu mücadele ve kahkaha sayesinde zorlukların üstesinden gelir.
Başka bir ifade ile Beşikçi’nin bu döneme ilişkin anıları Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal çoraklaşma, kültürel nobranlık ve hukuki fukaralığı çok iyi bir şekilde ortaya koymaktadır.
Beşikçi’nin dikkatimi çeken en ilginç tespitlerinden birisi, cezaevlerindeki hücreleri çok konforlu bir yer olarak nitelendirmesidir; çünkü tuvaletleri içindedir. Ben de buna katılıyorum.
Kısa süren özgürlük
Beşikçi 1987 yılında cezaevinden çıktıktan sonra, 1990 yılında yayımlanan Devletlerarası Sömürge Kürdistan kitabından dolayı tekrar tutuklanarak Bayrampaşa cezaevine girer. Ardından basılan başka kitaplarından dolayı Beşikçi hakkında soruşturma ve davalar açılır. Beşikçi aynı dönemde çeşitli gazete ve dergilerde yazdığı yazılardan da yargılamalarla karşılaşır.
Söz konusu dönem Kürtler ve demokrasi güçleri bakımından çok zor yıllardı. Yüzlerce yazar, aydın ve politikacı düşüncelerinden dolayı yargılanıp cezalandırılıyor, tanınmış Kürt şahsiyetler kaçırılıp infaz ediliyor, binlerce köy yakılıp boşaltılıyordu. 1990’ın ilk yıllarında Kürtler bakımından kıran kırana bir mücadele söz konusuydu.
İsmail Beşikçi o dönemde kendi güvenliği için yurtdışına çıkabilirdi, o kalıp mücadeleyi seçti. Üstüne üstlük arkasında ne bir örgüt ne geniş aile çevresi ne de başka imkanları vardı. Beşikçi tek başına direndi. Her davaya karşı geliştirdiği savunma yeni bir dava konusu oldu. Ve çoğu kez o, kendi ifadesiyle savunmanın savunmasının savunmasını yapmak zorunda kaldı. Başka bir ifadeyle yargılanırken yargıladı. Söz konusu cesaretli ve onurlu mücadelesiyle özgürlük ve demokrasi mücadelesinde bir sembole dönüştü.
Onurlu mücadele, adil yaklaşım
İsmail Beşikçi gerçeği, sadece gerçeği adıyla andığı için 17 yılını cezaevinde geçirmek zorunda kaldı. Bu, Türkiye ve Kürdistan’da özgürlük ve demokrasi uğrunda mücadele eden herkes adına verilmiş bir bedeldir. Beşikçi, özgür düşünce, bilimsel yöntem savunusu için mücadele eden bir ahlak insanıdır aynı zamanda. Çünkü düşünce özgürlüğünün, politik özgürlüğün olmadığı yerde ahlak da yoktur.
Beşikçi, son yirmi yılda da kah orada kah şurada, devletin Kürt meselesiyle ilgili resmi ideoloji ve argümanlarını teşhir etmek için büyük bir enerji sarf ediyor. Gerektiğinde Kürt tarafının yanlışlarını da çok açık ve sert bir biçimde eleştiriye tabi tutuyor. Bir aydın ve bilim adamı olarak, doğru bildiklerini dile getirmekten sakınmıyor.
Beşikçi aynı zamanda bir vefa ve vicdan insanıdır, adildir. Anılar kitabında, mücadele içinde yolunun kesiştiği bütün insanlara karşı adil bir tutum sergiliyor. Kendisine dostluk, yakınlık, dayanışma gösteren herkesi hoş ve güzel duygularla anıyor. Üniversitede son dönemlerde kendisine mesafeli davranan birçok eski hocasını bile geçmişteki desteklerinden dolayı saygıyla anıyor.
Beşikçi’nin kitabında bahsettiği gibi, 2012 yılında onun adına İsmail Beşikçi Vakfı’nın kurulmuş olması çok önemlidir. İBV’nin kurulması hem Beşikçi’nin bunca mücadelesine saygının bir ifadesi hem de onun oluşturduğu yazı ve düşünce birikiminin korunup geleceğe taşınması bakımından önemlidir. Son 7-8 yılda İBV’nin gerçekleştirdiği faaliyetler ve basılmasına önayak olduğu eserler çok değerlidir. Bu işte emeği olan herkes teşekkürü hakkediyor.
Son olarak şunu ifade edeyim ki, bu kısa değerlendirme kitabın içeriğini tümüyle yansıtmaktan çok uzak.
Onun için herkesin İsmail Beşikçi’nin Anılar kitabını mutlaka okuması ve başucunda bulundurması gerekir.
Bir kez daha elinize sağlık ve iyi ki varsınız İsmail Hoca.