3 Kasım 2020 tarihinde ABD’de yapılan başkanlık seçiminde yarışı açık bir farkla kazanan Demokrat Parti adayı Joe Biden 20 Ocak 2021 tarihinde yapılan yemin töreni ile görevine resmen başladı.
3 Kasım başkanlık seçimleri sonuçları belli olduğu andan itibaren, bütün dünya Biden dönemini tartışmaya, onun başkanlığındaki yeni Amerika’ya adapte olma hazırlıklarına başladı.
Söz konusu ABD gibi süper küresel bir ülke olunca, burada bir yönetim değişikliğinin bütün dünya tarafından yakından izlenmesinormaldir.
Dahası Trump gibi kontrol duygusundan yoksun, dengesiz birinin yerine; birlik, uzlaşı ve diyalog mesajları veren Joe Biden gibi görece dengeli birinin ABD başkanlığına seçilmesi dünyada iyimser beklentilere, rahat bir nefes alınmasına yol açtı.
Biden’ın başkanlığa gelişini yakından izleyip bu süreci tartışan aktörlerden biri de Kürtler. Kaderleri büyük ölçüde bölgesel ve uluslararası güç dengelerine, özel olarak ABD’nin izleyeceği dış siyasete bağlı olan Kürtler bakımından bu da anlaşılır bir durumdur.
Bu yazıda Biden döneminde ABD dış politikasında yaşanacak olası değişimleri, söz konusu dönemin uluslararası ilişkilerin yeniden şekillenmesindeki etkisini, daha somut olarak da Ortadoğu ve Kürt sorununa yansımalarını ele almaya çalışacağım.
Ama yeni dönemi değerlendirmek ve bir kıyas yapmak bakımından bir miktar geçmişe gitmek gerekir.
Trump’ın izolasyonist ve keyfi yönetimi
Daha Obama döneminde ABD’nin Afganistan ve Irak’tan başlayan çekilme süreci Trump döneminde iyice hız kazandı. Ancak bir farkla; Trump yönetimi sadece dışardan asker çekmekle kalmadı, Amerikan’ın küresel iddia ve sorumluluklarını bir yana iterek tümüyle izolasyoncu, içe kapanmacı bir politika izlemeye başladı. Trump yönetimi bir yanda Ortadoğu’yu boş verdi, öte yandan Meksika ile arasına dev duvarlar inşa ettirerek milliyetçiliği uç sınırlarına taşıdı. Bu arada NATO’yu işlevsiz kalmakla suçladı, Avrupa ülkeleriyle sürtüştü, Paris İklim Anlaşması’ndan çekildi, Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO’ya) desteğini kesti, Müslüman ülkelere seyahat yasakları getirdi.
Trump’ın izlediği içe kapanmacı politikanın önemli sonuçları oldu.
Amerika’nın Ortadoğu’yu ihmalinden doğan boşluğu Rusya, Çin, daha çok da Türkiye ve İran doldurdu, ki bundan en çok olumsuz etkilenen Kürtler oldu. Benzer şekilde NATO gibi bir kurum etkinliğini yitirdi, ABD ile ilişkileri bozulan Avrupa Birliği eski ağırlığını kaybetti, Batı dünyası bu süreçten bir bütün olarak zayıflayarak çıktı. Başka bir ifade ile bu süreçten kazançlı çıkan Rusya, Çin, Türkiye ve İran gibi otoriter ve antidemokratik ülkeler oldu.
Trump dönemi aynı zamanda keyfiyetin, nobranlığın, bencilliğin, lümpenliğin, ahlaksızlığın kurumsal ilişkilerin yerine geçtiği bir dönem olarak tarihe geçti. Trump hem içerde hem dış politikada kurumları yok sayarak, kurumsal ilişkileri bir yana iterek benzer popülist ve otoriter liderlikler gibi bireysel bir yönetim tablosu sergiledi.Trump’ın söz konusu keyfi ve şahsileştirilmiş uluslararası ilişkiler anlayışını en çok kullanıp manipüle eden Tayyip Erdoğan oldu. Bir telefonla Trump’ın Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgesinden asker çekmesini ve Türkiye’nin oraya askeri müdahalede bulunmasını pekâlâ sağlayabildi.
Biden Amerikası
Joe Biden yönetimi uzun bir süre Trump yönetiminin yol açtığı hasarları onarmak için uğraşmak zorunda kalacak. İçerde iç barış ve uzlaşıyı sağlamak, dışarda bozulan ilişkileri yeniden kurmak, uluslararası ilişkilerde eski dengeleri yeniden inşa etmek epeyi zaman alacak.
Zaten işe başlar başlamaz Biden’ın yaptığı ilk iş, imzaladığı 17 kararname ile Trump’ın yaptığı yanlışları düzeltmek oldu. Biden ABD’yi hemen Paris Anlaşması’na döndürerek iklim ve küresel ısınma gibi bir insanlık sorununu ne kadar ciddiye aldığını gösterdi. Benzer şekilde derhal WHO-Dünya Sağlık Örgütüne dönme kararı aldı. Müslüman ülkelere konan seyahat yasaklarını kaldırması, Meksika duvarı projesini askıya alması, Trump döneminin izolasyonist ve göçmen düşmanlığı politikasını tersyüz etti. Bu adımlara ek olarak Başkan Biden corona salgınına karşı ciddi sağlık önlemlerini ve yoksul sınıfları gözeten kapsamlı ekonomik yardım paketlerini gündeme getirdi.
Biden’ın ilk gün imzaladığı kararnameler ve önceki açıklamaları gösteriyor ki, ABD, yeni dönemde uluslararası kurumların işlerlik kazanması, NATO ve AB ile hasar gören ilişkilerin onarılması yönünde bir dış politika izleyecek. Çin ve Rusya’yı sınırlandırmak ve İran’ı dizginlemek olarak ifade edilebilecek bir dış politikanın hayata geçirilmesi için ABD bölgesel ittifaklarını gözden geçirip güçlendirecek.RandCorporation’ın yayınladığı son raporda ABD’nin dış ilişkilerde askeri güçten çok bölgesel ittifaklara öncelik vereceği ifade edilmektedir.
Kürtler Biden’den ne bekliyor?
Aslında Kürtlerin Biden yönetiminden bir şeyler beklemelerine gerek yok. Uluslararası ilişkilerde esas olan niyet ve beklentiler değil, koşulları doğru analiz edip ulusal çıkarlar yönünde durumdan sonuçlar çıkartmaktır. Başka bir ifade ile Kürtlerin bugün yapmaları gereken şey, Biden Amerika’sının yeni dış siyaset kodlarını doğru okumak ve oradan yola çıkarak Kürtler için nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini belirlemektir.
Peki, ABD’nin yeni dönem Ortadoğu ve Kürt politikasına ilişkin ne tür öngörülerde bulunulabilir?
Birincisi, ABD’nin geçmişte olduğu gibi bölgesel politikasını İsrail’in güvenliği ve tamamlayıcı bir unsur olarak İran’ı dizginleme hedefi üzerine kuracağını söylemek mümkün. İran’ın bölgedeki, özel olarak Suriye ve Irak’taki etkinliğinin azaltılması hiç kuşkusuz Kürt halkının özgürlük mücadelesini kolaylaştıracaktır.
İkincisi, böyle bir politikanın hayata geçirilmesinde ABD Türkiye’ye belli bir rol biçse bile, bundan böyle Türkiye’nin Suriye, Irak ve diğer bölge ülkelerindeki istikrarsızlaştırıcı girişimlerinegöz yummayacağı açıktır. Türkiye’nin son dönemde bölge ülkelerindeki varlığı ve faaliyetleri Ortadoğu’da istikrarsızlığı daha da derinleştirdiği ortadadır. Bu ise ABD, AB ve Batı dünyası için ciddi sorunlar yaratmakta, yığınsalmülteciakınıolmak üzere, radikal cihadist terör dalgasının yükselmesi vb. tehdit potansiyeli oluşturmaktadır.
Türkiye sadece bölgeyi istikrarsızlaştıran müdahalelerinden dolayı değil, aynı zamanda taraf olduğu uluslararası hukuku hiçe sayan keyfi ve otoriter uygulamaları nedeniyle de gelecekte daha yakından takip altına alınacak ve yaptırımlarla karşılaşacaktır.
Üçüncüsü, Türkiye ve İran’ın elini çektiği Suriye’de Kürt sorununun görece daha rahat çözüm yoluna gireceği söylenebilir. Gelinen aşamada bütün göstergeler Kürtler olmadan, Kürtlerin ulusal hakları güvence altına alınmadan yeni Suriye’nin kurulmayacağını gösteriyor. Bu açıdan önümüzdeki dönemde Türkiye’nin de bir ölçüde kabullenmek zorunda kalacağı bir çerçevede Kürtlerin Suriye’de bir statüye kavuşma ihtimali uzak değil.
Dördüncüsü, Irak’ın bir bütün çöküşünü engelleyecek ve onu İran’ın arka bahçesi olmaktan çıkartacak tek yol,Irak’ta federal sisteme tam anlamıyla işlerlik kazandırmaktan geçer. Irak’ın bu tarzda yeniden dizaynı ise Güney Kürdistan’a merkezi bir rol biçmeyi gerektirir.
Bu tablodan bakınca Kürtler bakımından yeni dönemin eskisinden daha iyi olma ihtimali yüksek.
Evet, Biden yönetimi Kürdistan’ın bağımsızlığını sağlamayacaktır, ama izleyeceği yeni bölgesel siyasetiyle Kürtlerin ulusal özgürlük mücadelesi için yeni imkanlar oluşturabileceğini söylemek mümkün.
Maharet bu imkanlardan azami faydalanmaktır.