
Dılhad ve Dılşad Fırat kardeşler iki yıl önce yayımladıkları “Babam Şeyh Said; Şeyh Said’in Oğlu Şeyh Ali Rıza’nın Hatıraları” eserin ardından bu yıl da yeni bir esere daha imza attılar. Luvi Yayınları içinde yayımlanan ŞÎN- Şeyh Said Ailesinin Sürgün Hikayesi, Kürt tarihine ilişkin şimdiye kadar yayımlanan roman türünün yeni bir örneğini oluşturuyor.
ŞÎN romanında Şeyh Said Hareketi sonrası yaşanan sürgünün iki boyutu ele alınıyor. Bunlardan birincisi, yenilgiden sonra sağ kalan Şeyh Said’in oğlu ve Hareketin siyasi lideri Şeyh Ali Rıza ve arkadaşlarının direnişi yeniden organize etmek için sürdürdükleri zorlu mücadelen oluşuyor. Diğer boyut ise devletin 1925 Hareketinin yenilgisinden sonra Şeyh Said ailesine uyguladığı sürgün politikasının katmerli insani sonuçlarını kapsıyor.
Tarihi kırılma anı
24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Anlaşması ile birlikte Türkiye devletinin fiili sınırları ve varlığı uluslararası güzeyde kabul görmüş ve onanmıştır. Başka bir ifade ile Türkiye’nin varlığı ve sınırları uluslararası düzeyde güvence altına alınmıştır. Bütün bu gelişmelerin sonucunda 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet ilan edilir. Bir yıl sonra 1924’te yeni devletin anayasası yapılır. Geçen dönemde Kürtlere verilen bütün sözler unutulur, Millet Meclisi’nin Türkleri ve Kürtleri temsil ettiğine ilişkin söylemler unutulmuştur. 1924 Anayasası’nda artık Kürtlere yer yoktur, Türkiye’de yaşayan herkes Türk kabul edilmektedir.
Bu keskin dönüş ve ihanete karşı Kürt halkı 1925’te tepkisini kitlesel bir biçimde ortaya koyar, inkarcı ve tekçi rejime başkaldırır. Türk devleti ise Şeyh Said önderliğinde başlayan hareketi provoke eder, kirli planlarını devreye sokmak için bunu fırsata dönüştürür. Amaç Kürdistanı Kürsüzleştirmek ve Kürt halkının özgürlük iradesini bir beton örtüsüyle bastırmaktır.
Özgürlük mücadelesine ilişkin bilinç oluşturma çabası
ŞÎN adlı roman tam da söz konusu kader anına odaklanmaktadır. Dılhad ve Dılşad Fırat kardeşlerin bu anlamlı eseri Kürt halkının 20. yüzyılın başında verdiği özgürlük mücadelesi bakımından ulusal ve tarihi bir bilinç oluşturmayı amaçlamaktadır. Türk devleti, Kürt halkının ulusal hak ve özgürlükleri için başlayan Şeyh Said önderliğindeki direnişi kanlı ve barbarca yöntemlerle bastırmakla kalmıyor, geleceğe ilişkin bütün umut ve beklentileri yok etmek için kapsamlı bir planı devreye sokuyor.
Kemalist rejim Şeyh Said’in esir alınmasından sonra geriye kalan siyasi kadro ve savaşçıların ele geçirilmesi için geniş çaplı operasyonlar gerçekleştiriyor. İran’a geçmeye çalışan Şeyh Ali Rıza ve beraberindeki grupların yok edilmesi için bir yandan devletin askeri güçleri, diğer yandan işbirlikçi aşiretler seferber ediliyor. Devletin bütün saldırı ve kuşatma girişimlerini aşarak İran’a ulaşan Şeyh Ali Rıza ve arkadaşlarını ise burada çok daha trajik bir süreç beklemektedir.
ŞÎN romanında Şeyh Ali Rıza ve arkadaşlarının İran sınırını geçmeden önce yaşadıkları engellemeler ve geçtikten sonra İran rejim güçleriyle yaşadıkları çatışmalar çok çarpıcı bir biçimde betimlenmektedir. Şeyh Ali Rıza’nın yüzlerce arkadaşı ve savaşçısı İran rejimi tarafından vahşice katledilir, Kürt liderlere aşağılayıcı ve insanlık dışı eziyetler yapılır. Kürtler Türk devletinin katliamından kaçarken İran devletinin daha da iğrenç ve düşmanca uygulamalarıyla karşılaşmıştır
Dılhad ve Dilşad Fırat kardeşler, ŞÎN adlı romanda Şeyh Ali Riza önderliğinde Kürtlerin yenilgiden sonraki varoluş mücadelesini dokunaklı ve edebi bir ustalıkla gözler önüne sermektedir. Umutsuzluğun, yenilginin, siyasal dağınıklığın kol gezdiği bu dönemde tek hedef ayakta kalabilmektir. Şeyh Ali Rıza ve arkadaşları mücadeleyi yeniden diriltmek için Kürdistan’ın diğer bölgelerinde eş zamanlı mücadele yürüten Seyit Taha, Sımkoyê Şikakî, Şeyh Ahmet-Mele Mustafa Barzani ve Mahmud Berzenci ile ilişkiler kurar. Bölgenin yeniden dizayn edildiği koşullarda Kürtlerin bir statüye kavuşması için yoğun görüşmeler trafiği işlemektedir.
ŞÎN romanında Şeyh Ali Rıza’nın söz konusu dönemde yürüttüğü umutsuz çabalarına yer verilirken, diğer yanda Kürtlerin zaafları, ortak bir ulusal strateji oluşturmaktaki yetersizlikleri, Kürt siyasi kadrolarındaki dağınıklık bütün çıplaklığı ile dile getirilmektedir. Dünyanın ve bölgenin yeniden şekillendiği bu tarihi dönemeçte Kürtlerin dağınıklığı ve zaafları yalın ancak dokunaklı bir üslup ile ortaya serilmektedir.
Soykırımın sürgün ayağı
Cumhuriyet’ten sonra Kürtlere karşı izlenen soykırım politikasının en önemli araçlarından birini sürgünler oluşturmaktadır. Türk devleti, Şeyh Said ailesine ve direnişe katılan Kürtlere karşı her türlü ahlaki, insani ve uygar değeri aşan bir sürgün politikasını harekete geçirmiştir. Sürgün politikası bir yanda Kürdistanı Kürtsüzleştirmeyi amaçlarken diğer yandan Kürt halkının özgürlük irade ve umudunu kırmayı amaçlamaktadır. Devlet sadece savaşçıları değil; kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapılmaksızın bir bütün olarak Kürt halkını hedef almaktadır.
Dılhad ve Dilşad Fırat kardeşler ŞÎN adlı eserde devletin Şeyh Said ailesine uyguladığı sürgün politikasını, Kürtlerin uğradığı mezalim ve eziyetleri roman formatında yazarak şimdiye dek denenmemiş bir başarıya imza atmıştır.
ŞÎN Şeyh Said Ailesinin Sürgün Hikayesi kitabı, 1925 Kürt Hareketi’nin anlaşılması ve gelecek kuşaklara aktarılması bakımından oldukça başarılı bir çalışma. Söz konusu tarihi dönemin roman formatında yazılması ise başlı başına bir birikim ve ustalık gerektirir. Dılhad ve Dılşad Fırat bu ustalığı başarıyla ortaya koymuştur..
Fırat kardeşler ŞÎN Romanıyla sadece 1925 Kürt Ulusal Hareketi deneyimini gelecek kuşaklara aktarmakla kalmamış aynı zamanda Şeyh Said liderliğindeki mücadele geleneğinin kararlı taşıyıcısı olduklarını da ortaya koymuşlardır.
Ellerinize sağlık Dılhad ve Dılşad kardeşlerim…
11.11.2023
Bayram Bozyel