İnsanlık, soğuk savaşın ve yol açtığı gerilimin son bulduğuyla avunurken, Rusya lideri Putin’in Ukrayna’nın işgali için başlattığı askeri harekâtla birlikte dünya buz gibi bir iklime yeniden geri döndü.
Ukrayna ölçeğinde bir ülkenin işgaline dönük askeri müdahale İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’da ilk kez yaşanıyor.
NATO üyesi olması öngörülen Ukrayna’ya karşı girişilen bu işgale karşı ABD, AB, Kanada, Japonya ve Avusturalya’nın içinde yer aldığı Batı dünyası Rusya’ya karşı çok geniş kapsamlı bir yaptırım paketini hayata geçirdi. Avrupa hava sahası Rus uçaklarına kapanırken, Rusya’nın Avrupa Konsey’indeki üyeliği sonlandırıldı. Rusya’ya karşı açıklanan söz konusu yaptırım paketiyle bu ülkenin ekonomik olarak çökertilerek cezalandırılması planlanıyor. Söz konusu yaptırımların ekonomik sonuçları ise daha şimdiden küresel düzeyde hissedilmeye başlandı.
Soğuk savaşın sona ermesinin ardından dünyada yaşanan göreceli yumuşama ve uluslararası işbirliği sürecinin, Ukrayna krizinden sonra yerini artan düzeyde bir gerilim, siyasal kutuplaşma ve silahlanmaya bırakması kaçınılmaz. Bundan böyle milliyetçiliklerin azarak bölgesel etnik çatışmalara yol açması, pandemiyle başlayan dünya ekonomisindeki daralmanın daha da derinleşmesi, giderek çatışma potansiyelinin farklı coğrafyalara yayılması şaşırtıcı olmaz.
Rusya’nın işgalini haklılaştırma çabaları
1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılışının sembolize ettiği Sovyetler Birliği’nin çöküş süreci bu ülke için eş zamanlı ikili bir daralmaya yol açtı. Bir yanda Sovyetler Birliği bünyesindeki onlarca ülke ayrılıp bağımsızlığını ilan ederken, diğer yanda Varoşa Paktı’nın dağılmasına ve bu paktın üyesi on ülkenin AB ve NATO’ya katılmalarıyla sonuçlandı. Böylece Rusya’nın hem güney hem de batı yönünde etkinlik alanı daraldı. Başka bir ifade ile NATO’nun yeni katılımlarla doğuya doğru genişlemesi Rusya etrafındaki çemberi daraltarak onun kuşatılmışlık algısını artırdı.
Son olarak Ukrayna’nın NATO üyeliğinin gündeme gelmesi Rusya’nın işgal girişimine hız kazandırdı.
Gelinen aşmada Rusya’nın Ukrayna işgali için öne sürdüğü iki gerekçe daha var.
Birincisi, Ukrayna yönetiminin Dombass bölgesinde yaşayan Rus asıllı halka karşı uyguladığı ayrımcı politika.
İkincisi ise Ukrayna’da Nazi yanlısı bir yönetimin iktidarda bulunması.
Oysa bu iki neden de bir ülkenin işgali için gerekçe sayılamaz. Eğer söz konusu gerekçeler başka ülkelerin işgalini haklı çıkaracak kural haline gelseydi, o zaman dünyanın bir savaş meydanına dönüşmesini kimse engelleyemezdi. Böyle bir tablo için devletlerin egemenliğinin bir anlamı da, bu değerlerin garantörü BM ve diğer uluslararası kurumlara da gerek kalmazdı.
Bu bakımdan Rusya’nın Ukrayna’yı işgali uluslararası uluslararası hukuka karşı işlenmiş açık bir suçtur ve kabul edilemez.
Asıl mesele Rusya’nın emperyal emelleri
Rusya’daki mevcut yönetiminin esas hedefinin Rusya’yı çarlık döneminin ihtişamlı günlerine geri döndürmek olduğu açıktır. Ukrayna işgali bu yayılmacı siyasetin sadece bir parçası. Rus lideri Putin’n son dönemde yaptığı açıklamalar büyük Rus milliyetçiliğini ve Rusya’nın yayılmacı emperyal siyasetini açıkça dışa vurmaktadır.
Putin, Sovyet döneminden çok Çarlık Rusya’sı dönemine özlem duyduğunu açıkça ifade ediyor.
Bundan bir kaç gün önce yaptığı bir açıklamasında Putin, Bolşeviklerin, Rus imparatorluğunu, Lenin’in de Rus devlet geleneğini yok ederek tahrip ettiğini dile getirdi.
Putin, Rusya’nın yayılmacı siyasetinin kodlarını açığa vurduğu açıklamasında “Ukrayna diye bir ülke yoktu. Ukrayna, Lenin’in eseridir ve varlığını komünizme borçludur. Bolşevikler, Rus Çarlığı toprakları üstünde birçok devlet kurdu. Bu devletler, Rusya’nın kaynakları ve Rusların kanıyla kuruldu. Lenin ve Stalin, tarihsel Rus topraklarını aldı ve başka uluslara verdi. Hukuki temelleri olmayan devletler kuruldu. Bunun sonuçlarını bugün dahi görebiliyoruz. Her ulusun milliyetçiliğini desteklemeye gerek yok. Ama Bolşevikler bunu yaptı. Her ulusun milliyetçiliğini desteklediler. Şimdi tarihi Rus toprakları üstünde kurulan eski Sovyet cumhuriyetlerinde bir Rus düşmanlığı görüyoruz. Şu anda Ukrayna’da bir rejim var. Milliyetçi, Rus karşıtı bir rejim. NATO tarafından destekleniyor… Ukrayna kendi tarihimizin, kültürümüzün ve manevi alanımızın ayrılmaz bir parçasıdır…” dedi. (https://tr.euronews.com/2022/02/24/vladimir-putin-in-ukrayna-y-isgalinin-arkas-ndaki-gercek-ne)
Putin, onu destekleyen kimi solcuların aksine Lenin’i ve Bolşevikleri Rusya’da farklı milliyetçiliklere destek vermekle, Rusya’nın kaynaklarıyla yeni devletler kurmakla suçluyor. Eski Rusya olarak nitelendirdiği topraklarda (Ukrayna ve diğer ülkeleri kastediyor) Ruslar için bir beka sorunundan söz ediyor.
Ukrayna halkını ve ülkesini inkar ederek burayı Rusya’nın bir parçası sayan Putin’in söz konusu yaklaşımı ulusal kimliği yok sayılan ve ülkesi zorla işgal edilen biz Kürtler için çok yabancı bir söylem olmasa gerekir.
Öte yandan Putin, eski bir KGB ajanı, ölmüş imparatorluğunu yeniden ihya etmek isteyen bir Rus milliyetçisidir. Siyasi geçmişi bakımından da Putin’in karanlık bir sicili var. Rusya’daki oligarkları tek tek tasfiye edip yerine kendi adamlarını geçirmiş bir çeşit mafya liderinden başkası değil.
Putin’in idealist bir siyasetçi kimliği de söz konusu değil. Karadeniz kıyısındaki sahip olduğu saray ve Babil Bahçeleri’ni andıran yazlıkları basına konu oldu. Başka bir ifade ile para, lüks, şatafat seven bir oligark, pek çok gazetecinin, muhalif siyasetçinin öldürülmesinden ve zehirlenmesinden sorumlu bir diktatörden bahsediyoruz. Arada bir gerçekleştirilen göstermelik seçimler sayılmazsa, Putin şu anda Rusya’da ebedi başkan statüsüne sahip bir lider konumundadır.
Öte yandan Rusya’nın kaybettiği eski gücüne ulaşmak için giriştiği işgal hareketleri de yeni değil. Rusya, 2008 yılında yine farklı gerekçeler yaratarak Abhazya ve Güney Osetya’yı işgal etti. 2014’te Kırım’ı Ukrayna’dan kopartarak kendine bağladı. Bundan birkaç ay önce olası bir rejim değişikliğini engellemek için Kazakistan’a asker gönderdi. Son olarak Batı’nın ikircikli ve kararsız tutumundan istifade ederek Ukrayna’ya sefere çıktı.
O halde yayılmacı ve emperyalist emellerini saklamayan Putin’ e gösterilen bu hayranlığın nedeni ne?
Putin’e aşkın sırrı
Türkiye’de başta Perinçek olmak üzere, emekli olmuş Ergenekoncu generaller, bir kesim ulusalcı ve eski solcular Rusya’nın Ukrayna işgalini büyük bir hevesle destekliyor ve Putin’i büyük bir antiemperyalist kahraman ilan ediyorlar. Buna karşın, olup bitenlerin bütün sorumluluğunu ABD, AB ve NATO’ya yüklüyorlar. NATO’nun Ukrayna’yı kışkırtarak mevcut duruma sebep olduğunu iddia ediyorlar. Elbette ABD ve Batılı güçlerin bu konularda sorumluluğu yok değil. Ancak bu durum Rusya’nın Ukrayna gibi bir ülkeyi silah zoruyla işgal etmesini haklı kılmaz. Tersine Putin son işgal girişimiyle uluslararası hukuka karşı açık bir zorbalık sergilemektedir.
Putin aşkının farklı iki nedeninden söz edilebilir.
Birincisi, Batı karşıtlığı. Söz konusu batı karşıtlığı olunca kimi solcu ve ulusalcı kesimlerin en azılı faşist ve diktatörlüklerle ittifak ilişkisine girmesi işten değil. Geçmişte ABD’ye karşı Esad yönetimini, eli kanlı Saddam ve Humeyni rejimlerini destekleyenlerin günümüzde Putin gibi çarlığa soyunmuş bir otokratı savunmasında şaşılacak bir durum yok. Batıya, özel olarak ABD’ye karşı olan herkesle onlar ittifak etmeye hazırlar. Bunun için Ukrayna’nın zorbaca işgal ve ilhakını bile pekâlâ mubah bulabiliyorlar.
Putin’e duyulan aşkın diğer bir nedeni de, yıkılmış imparatorluklardan miras kalan ve hala yüzleşilmemiş ve açık kalmış travmalardır.
Birinci Dünya Savaşı üç büyük imparatorluğun tarihe karışmasıyla sonuçlandı.
Bunlardan ilki Almanya İmparatorluğu’ydu. 1919 yılında imzalanan Versailles Anlaşması’yla Almanya’ya dayatılan ağır yenilgi koşulları Nazizmi büyüterek ikinci ve daha kanlı bir dünya savaşına yol açtı. Neyse ki alman toplumu İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra geçmişiyle yüzleşerek travmalarını aşmasını başardı
Osmanlı İmparatorluğu ise Birinci Dünya Savaşı öncesinden çözülmeye başlamıştı. Dağılan imparatorluğu kurtarmak amacıyla Birinci Dünya Savaşı’nı fırsat bilen İttihat ve Terakki yönetimi savaş sonunda yenilerek ülkeden kaçtı. Ancak İttihatçı zihniyet yok olmadı ve bugünlere kadar varlığını sürdürdü. Arap coğrafyasını, Kafkasya diyarını, -hadi bunlar olmadı- Milli Misak sınırları içindeki Kerkük ve Musul’u işgal etme hayalleri Türk milliyetçi ve ulusalcılarının rüyalarını süslemeye hep devam etti.
Şimdi de Türk milliyetçileri, ulusalcıları ve bazı eski solcuları hep birlikte kaybettikleri imparatorluğu yeniden kurma heveslerinin Çar Putin’in şahsında gerçekleştiği illüzyonuna kapılıyor ve bundan teselli buluyorlar.
Putin aşkı Türk ulusalcılarının travmalarına bir miktar iyi gelebilir, ancak tarihin akışı geri döndürülemez.
28.02.2022