Halepçe Soykırımından Özgür Kürdistan’a Giden Süreç*
Bayram Bozyel
16 Mart 1988 tarihinde Saddam rejiminin Halepçe kentinde gerçekleştirdiği kimyasal saldırı herhangi bir katliamdan öte Kürt halkına karşı işlenmiş bir soykırım suçudur.
Kanlı Saddam rejimi, dünyanın gözleri önünde ve büyük devletlerin desteğiyle Kürt halkına karşı bu suçu gerçekleştirmiştir. 8 yıl süren Irak İran savaşında ABD başta olmak üzere dışarıdan verilen sınırsız destekler sayesinde Saddam rejiminin eli serbest kalmış, bu durum onun Halepçe’de tarihin en büyük soykırımını gerçekleştirmesine yol açmıştır.
Halepçe Katliamında büyük güçlerin rolü
1983 yılından itibaren Regan yönetimi Irak’la istihbarat paylaşımı için CIA’ya emir verdi. Irak, İran güçlerine karşı kimyasal silah kullanıyordu ve ABD bundan haberdardı. ABD Dışişleri Bakanı halkın önünde kimyasal silah kullandığı için Irak’ı eleştirirken, Regan yönetimi bu silahların Irak tarafından etkili kullanılması için Saddam’a gizlice yardım ediyordu.
16 Mart’ta Halepçe’ye yapılan kimyasal saldırı Kürdistan’da canlı yaşamı yok etmeyi amaçlayan büyük bir soykırımın bir parçasıdır. Halepce soykırımı, BAAS rejimi tarafından 1988 Ocak ayında başlatılan ve aynı yılın Ekim ayında sona eren, 8 aşamalı Enfal Operasyonlarının bir parçasıdır. Halepce soykırımı BAAS rejiminin Enfal operasyonlarından ayrı düşünülemez. Enfal operasyonları ise bizzat BAAS yöneticilerinin itiraf ettikleri gibi, Kürdleri yoketme, Kürdistan'ı imha etme operasyonlarıdır.
İran Irak savaşının sonlarına doğru Saddam rejimi Kürtleri hedef almaya başladı.
Irak kitlesel ölümlere yol açan ilk saldırısını 1987 yılında Şêx Wesanan bölgesindeki YNK üstlerine yönelik gerçekleştirdi
1987 Martında Saddam Kürt sorununu bastırmak için emir verdiği kuzeni Ali Hasan El Mecidi’yi Irak’ın kuzeyine vali olarak atadı. El Mecid orduya Kürdistan’daki her türlü canlıyı vurma emrini çıkarttı. Amaç Kürt bölgesindeki kırsal yaşantıyı tamamen yok etmekti. Bu tarihten sonra Baas rejimi Kürtlere karşı kimyasal silah kullanmaya başladı.
17 Mart 1988’de Irak savaş uçakları bir gün önce İran devrim muhafızları ve peşmergelerin ele geçirdiği Halepçe’ye karşı kimyasal silah kullandı. Bundan haberdar olan İran güçleri ve peşmerge ise geri çekilmişti. Saldırıda 5 binden fazla insan öldü.
Ağustos 1990’da Irak hükümeti 4500 Kürt köyünü yok etmişti. Kala Diza, Halepçe ve Seyid Sadık şehirleri yok edilmişti. 75 000 Kürt Güney Irak’a sürülmüş ya da kaybettirilmişti. 1987 ile 1990 yılları arasında yürütülen Enfal Harekatı sırasında 182 bin kişi öldürüldü.
Ragan yönetimin Saddam’ın Kürt bölgesini yok etme girişiminden haberi vardı. Nisan 1988’de KYB lideri Celal Talabani Waşington’a yaptığı ziyarette, ilgili makamlara yok edilmiş üç binden fazla Kürt köyünün isminin olduğu bir dosya sunmuştu. Artık dikkatler Kürtlere karşı kullanılan kimyasal silahlara çevrilmişti. Buna karşın Regan yönetimi İranlara karşı olduğu gibi Kürtlere karşı da kimyasal silahların kullanılmasına seyirci kaldı.
Regan yönetimi Halepçe katliamında hem İran hem de Irak’ı sorumlu tuttu.
Öte yandan Irak İran savaşı sona doğru yaklaşıyordu. 17 Nisan 1988’de Irak 35 saatlik yoğun kimyasal silah kullandığı bir operasyonla Fao Yarım adasını İran’dan geri aldı. 1988 yazında, Irak 1982 yılından beri İran’ın ele geçirdiği tüm bölgeleri geri aldı. BM Güvenlik Konseyi’nin 598 sayılı kararıyla savaş son buldu. Saddam’ın kelesini isteyen Humeyni ise zehir içerek bu kararı kabul ettiğini belirtti. 20 Ağustos 1988’de iki ülke arasında ateşkes sağlandı.
Başka bir ifadeyle zehirli gaz sayesinde Saddam kurtuldu ve bundan Regan yönetiminin yardımı belirleyici olmuştu. Regan Halepçe saldırısı ile ilgili olarak da kimyasal silahların kullanımında Irak’a istihbarat sağlamıştı.
Saddam rejimi İran Irak savaşı bittikten sonra da Kürt köylerine kimyasal silahla saldırıları sürdürdü.
Irak’a yaptırım girişimleri başarısız kalıyor
1988 yılında Halepçe katliamı ile ilgili ABD kamuoyunda ve siyasi çevrelerde bir duyarlılık oluştu. ABD Senatosu’nda Irak’a yaptırım uygulama yönünde girişimler başladı. Ancak Regan yönetimi ve ticaret lobilerinin direnci nedeniyle söz konusu girişimler sonuçsuz kaldı. 1988 Soykırımın Engellenmesi Yasa tasarısının Senato’da kabul edilmesi yönünde kamuoyu oluşturmak üzere Senator Pell’in talebi üzerine ABD’den bir heyet Türkiye Irak sınırındaki kimyasal zehirlerden mağdur olmuş 65000 Kürt göçmenle görüşmeler yaptı ve kimyasal silah kullanıldığını saptayan bir rapor hazırladı. Bu rapor sayesinde ABD basını ve kamuoyu kimyasal silahlar konusunda daha çok duyarlı hale geldi. Buna karşın iş lobileri ve Regan yönetiminin muhalefeti sayesinde Soykırımı Engelleme Yasası’nın kabul edilmesi reddedildi. O dönemde Irak, Amerikan pirincinin en büyük müşterisiydi ve en önemli tahıl ithalatçısıydı. Amerikan tarım lobisi yasa tasarısına tamamen karşıydı. Louisiana Demokrat Senatörü John Breaux’un konuya ilişkin şu sözleri dikkat çekiciydi: “Ben soykırıma karşı çıkarak eyaletin pirinç üreticilerine karşı suç işleyemem”.
Buna karşın 1990 yılının ilkbaharında ABD’nin Irak’a yaptırım uygulaması yönünde Kongre’nin çabaları devam ediyordu. Saddam’ın İsrail’e karşı kimyasal silah kullanma tehdidinden sonra bu çabalar hızlandı.
Özgür Kürdistan’a giden süreçte önemli dönemeç: Irak’ın Kuveyt işgali
Hükümetin itirazına rağmen 25 Haziran’da Senato Irak’ın Uluslararası Kanunlara Uyma Yasasını kabul etti. Öte yandan İran Irak savaşı Irak’ı bir borç batağına sürüklemişti. Irak 100 milyar dolardan fazla borç altına girmişti Buna ek olarak Arap devletleri Suudi Arabistan, BAE ve Kuveyt savaş boyunca Irak’a 80 milyar dolar borç vermişti. Kuveyt verdiği borcu geri isterken, Saddam Arapları nankörlükle suçluyor ve Arap dünyasını savunmak için borcunu kanıyla ödediğini söylüyordu.
25 Temmuz 1990’da Saddam Irak’taki ABD elçisi ile yaptığı bir görüşmede Kuveyt’e saldırı sinyali verdi. Ancak ABD yetkilileri bu açıklamayı ciddiye almadı. Saddam ise gücünü çok abartıyor ve ABD’nin sırtını sıvazlamasından cesaret alıyordu.
2 Ağustos 1990 Irak ordusu 24 saat içinde Kuveyt’i işgal etti. ABD’nin tavizkâr yaklaşımı Saddam’ın kendisini fazlasıyla önemsemesine yol açmıştı.
Talabani’nin Amerika’daki ilk girişimleri ve Türkiye’nin çıkardığı engeller
Bu yeni gelişmeden gerekli sonuçları çıkartmak için Talabani 10 Ağustos 1990’da ABD’ye bir ziyaret gerçekleştirdi. Talabani ve Necmeddin Kerim ABD yetkilileri nezdinde yoğun görüşmelerde bulundu. Hem politik liderler hem de Amerika’nın önde gelen basın temsilcileriyle görüşmeler yapıldı.
Bun karşın Bush yönetiminden kimse Talabani ile görüşmedi. Talabani 1988 Nisanında ABD’ye yaptığı ziyaret sırasında Dışişlerinden bir yetkili olan Larry Pope ile görüşmüş ve bu görüşmeden bir süre sonra ABD’yi ziyaret eden Kenen Evren bu konuyu Amerikan yönetimine karşı kullanmıştı. Bu nedenle de Dışişleri Bakanlığı Kürtler dahil Iraklı muhaliflerle görüşmeyi yasaklamıştı.
Bu durum ABD yönetimini önemli bir istihbarat kaynağından yoksun bırakarak Irak’la ilgili sağlıklı kararlar almalarını engelledi.
ABD ve koalisyona güçlerinin 1. Körfez müdahalesi ve operasyonun sınırları
Kuveyt işgali sonunda ABD’yi harekete geçirdi. 29 Kasım 1990’da Güvenlik Konseyi, Irak 1 Ocak 1991tarihine kadar çekilmezse güç kullanılmasına izin veren 678 sayılı kararı onadı. ABD 35 ülkenin içinde bulunduğu bir koalisyonla 17 Ocak 1991’de Irak’a karşı askeri hareket başlattı.
Birinci Körfez Savaşı 6 hafta sürdü. Savaşın ilk günlerinde, Irak hava savunması yok edildi. Irak’a önemli darbeler vuruldu. Ancak Saddam’ın en vurucu gücü olan Cumhuriyet Muhafızlarına hiç dokunulmadı.
Bush, Saddam rejimini yerinde bırakmayı tercih etti. Rejimin devrilmesi durumunda Irak’ta siyasi bir boşluğun oluşacağını öngörüyordu.
Bush’un trajik sonuçlar doğuran ayaklanma çağrısı
15 Şubat 1991’de Başkan Bush’un yaptığı bir açıklama trajik sonuçlar doğurdu. Bush yaptığı açıklamada Irak ordusu ve halkını Saddam Hüseyin’i devirmeye çağırıyordu. ABD’nin bütün etkili TV kanalları bu açıklamayı yayınladı ve aynı açıklama Arap medyasına ulaştırıldı.
Bu açıklamanın yapıldığı dönemde YNK lideri Talabani, KDP adına Hoşyar Zebari, Sami Abdulrahman, Paris Kürt Enstitüsü Başkanı Kendal Nezan ve Fransa cumhurbaşkanının eşi Daniel Miterand ABD Dişişleri Komitesinden senatörlerle görüşmektedir.
Bu görüşmede Kürt ayaklanmasından söz edilir. Talabani ayaklanmanın başlayacağını söyleyerek Kürdistan bölgesine dönmeye karar verir.
ABD Senatosu Dış ilişkiler Komitesi danışmanlığını yapan Peter Galbraith Kürtlerin ayaklanma girişiminden Bush yönetimini haberdar etmek için harekete geçer. Bu konuda Ulusal Güvenlik Konseyi Ortadoğu Masası’ndan Sandy Charles’e bilgi verir. Buna karşı Charles’in verdiği cevap “Bu hassas dönemde işleri karıştırıyorsunuz “ olacaktır. “ Biz Rejimden değil Saddam’dan kurtulmak istiyoruz”.
Aynı dönemde Kürt heyetinin Dışişleri Bakanlığı ile görüştürülmesi başarısızlıkla sonuçlanır. Bakanlık adına İnsan Haklarından Sorumlu Dışişleri Başkan Yardımcısı Richard Schifler ile görüşmeye giden Kürt heyeti, alt düzeydeki bakanlık yetkilileri tarafından Dişişleri Bakanlık Binasına sokulmaz, bakanlık binasının karşısındaki bir kafeye götürülür ve orada kendilerine kahve ikram edilir.
Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın süreçteki etkisi
Aynı dönemde Türkiye Cumhurbaşkanı Turgut Özal kendisiyle görüşmesi için Talabani’yi Ankara’ya davet eder.
Turgut Özal geçmiş Türk devlet liderlerinden farklı olarak dış siyasette proaktif bir tutum sergiler. Saddam rejiminin yıkılmasını açıkça savunur ve Bush yönetimini buna ikna etmek için yoğun çaba sarf eder. Özal, kurulacak yen bir Irak’ta ancak Kürtlerle işbirliği yaparak etkili olabileceğine inanır. Ona göre Sünniler Arap dünyasının etkisi altında kalacaktır, Şiiler İran nüfuz alanında hareket edeceklerdir. Ancak geçmiş tarihi bağları olan Kürtlerle ittifak edilebilecektir. Özal bu çerçevede 1991’in ilk aylarından itibaren Irak Kürt liderlerle yoğun bir diyalog süreci başlatır. KDP ve YNK’nin Türkiye’de ofis açmalarına imkan sağlar. Mülteci Kürtlerin yurtlarına dönüşüne aktif destek sunar.
Turgut Özal’ın Kürd meselesinde yeni yaklaşımı ABD yönetiminin elini rahatlatır ve bu ülkenin Kürt muhalefetiyle ilişkiye girmesi için bir başlangıç oluşturur. Türkiye’nin hassasiyetleri nedeniyle uzun bir süre Kürt liderleriyle görüşmekten kaçınan ABD, Türk Cumhurbaşkanı Özal’ın Kürt liderleriyle, önce Talabani, ardından Talabani ve Barzani’yle görüşmesinin ardından, kendileri de Kürtlerle ve Irak muhalefetiyle ilişkiye girmeye başlar.
2 Mart’ta Şiiler Irak’ın güneyinde ayaklanarak belli başlı merkezleri ele geçirdi. 6 Mart 1991 tarihinde Kürtler Bush’un yaptığı açıklamayı bir işaret fişeği kabul ederek ayaklandı. Şii isyanı Necef, Kerbela ve Nasıriye olmak üzere bütün Şii merkezlerine yayılmıştı.
Kürtler 6 Mart 1991 tarihinde sırasıyla Raniya’yı, 14 Mart’ta bölgenin tamamını, 21 Marta ise Kürdistan’ın Kudüsü olan Kerkük’ü ele geçirdi.
Buna karşı Saddam ordusu Güney’deki Şii ve Kuzeydeki Kürt ayaklanmasını bastırmak için ordusunu harekete geçirdi. Her iki isyan kanla bastırıldı.
27 Mart’ta Irak ordusu saldırıya geçerek Kerkük, Erbil ve diğer kentler işgal edildi.
500 bin ile 1 milyondan fazla Kürt dağlardan yürüyerek Türkiye sınırına geçti. Binlercesi yollarda can verdi.
Aslında ABD Sadece Irak helikopterlerinin uçuşunu yasaklasaydı bile bu isyanın başarısı için yeterdi. Ne var ki Irak helikopterlerinin psikolojik bir etkisi oldu. Daha önce Saddam helikopterlerden attığı kimyasal silahlarla Kürt katliamını gerçekleştirmişti. İsyandan sonra bölgede uçan Irak helikopterleri panik ortamını tetikledi. Aynı dönemde peşmerge güçleri Süleymaniye ve Erbil dağlarında başarıyla mücadele ediyordu.
Bu arada Cumhurbaşkanı Özal bu tablonun dünyaya ulaştırılması için CNN’nin bölgeye girişine izin verdi. Turgut Özal, ABD çare bulmazsa Türkiye’nin bölgeye askeri müdahalede bulunarak mültecilerin evlerine dönüşün sağlayacağını bildirdi. Aynı dönemde İngiltere başbakanı John Major Safe Havens Güvenli Bölge önerisini ortaya attı.
BM Güvenlik Konseyi’nin Güvenli Bölge ve 36. Paraleli uçuşa yasaklama planı
Bunun üzerine Bush hareket geçti ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 5 Nisan 1991 tarihinde Kürtler için bir güvenli bölge oluşturma emrini verdi. Irak’ın kuzeyindeki 36 paralelin üstünü Saddam rejimi için uçuşa yasak bölge haline getirdi.
688 sayılı BMGK kararı ile Baas rejimi güçlerinin 36’ıncı paralelin kuzeyine geçişleri yasaklanarak, bölgede uçuşa yasak bir alan oluşturuldu. Bu karar ile BM, 1925 yılında Milletler Cemiyeti’nin Musul meselesi ile aldığı karardan sonra ilk kez Kürtleri tanıma ve korumaya dönük bir kararı oldu.
Oluşturulan uçuşa yasak bölge ile bir nevi Kürdistan Bölgesi defacto olarak özerk bir bölge oldu.
ABD ve İngiltere hava kuvvetleri Çekiç Güç adı altında 12 yıl boyunca bu bölgede Kürtleri Saddam’dan korumak için uçuşlar gerçekleştirdi. İlk planda güvenli bölge Zaho, Duhok ve İmadiye kentlerinden oluşuyordu. 1991 Eylülünde Saddam Kürt şehirleri Erbil ve Süleymaniye’den ordusunu geri çekti ve Kürt bölgesine karşı yoğun bir ambargo uyguladı. Saddam uyguladığı yoğun ambargo ile Kürtlerin kendisine boyun eğip teslim olacağını bekliyordu. Kürtler ise rejime teslim olmaktansa açlık içinde yaşamayı tercih etti.
Raperin Kürdistan’daki siyasi cephede de birliğe yol açtı. 1991 yılının Aralık ayında Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) öncülüğündeki Kürdistan Cephesi, Kürdistan Bölgesinde parlamento seçimi yapılmasına karar verdi.
Tarihi eşik, özgür Kürdistan seçimleri
17 Mayıs 1992’de Kürdistan’da ilk özgür parlamento seçimleri yapıldı. 7 Temmuz 1992’da bakanlar kurulunun oluşturulmasının ardından Kürdistan Parlamentosu 4 Ekim 1992’de Kürdistan’ı Irak’ın içinde federal bir yönetim olarak ilan etti.
Bu federal yönetim 2003 yılında ABD’nin Irak’ta Saddam rejimini devirmesine kadar uzanan yaklaşık 10 yıl boyunca Saddam’ın ekonomik ve siyasi baskılarına direnerek işleyişini devam ettirdi.
Konuyla ilgili altı çizilmesi gereken önemli bir nokta şu;
Irak’ın Kuveyt’i işgaliyle başlayan ve ABD ve müttefiklerinin Irak’a yaptığı müdahalenin ardından bölgede oluşan yeni güç dengesi içinde özgür bir Kürdistan’ın doğmasında KDP ile YNK’nin öncülüğündeki Kürdistan Cephesi’nin, özel olarak da Celal Talabani ve Mesud Barzani’nin liderlik ferasetleri, stratejik öngörüleri ve uyumlu işbirliklerinin payı büyük olmuştur.
Not: Bu makalenin yazılmasında Peter Galbraith’in Irak’ın Sonu (Doğan Kitap Yayınları 2006), Cengiz Çandar’ın Mezopotamya Ekspresi (İletişim Yayınları 2012) eserlerinden yararlanılmıştır.
*Bu makale, PSK’nin 16 Mart 2024 tarihinde Diyarbakır’da gerçekleştirdiği Halepçe Soykırımı ve Özgür Kürdistan’a Giden Süreç konulu seminerde Kürtçe yapılan sunumun Türkçe çevirisidir.