
1929 Büyük Ekonomik
Bunalımından sonra dünyada ilk kez bu çapta büyük bir ekonomik kriz yaşanmaktadır.
Corona virüs yüzyılın en büyük ekonomik
daralmasına, uluslararası ticaretin önemli oranda gerilmesine neden olmuştur.
IMF, 2020 yılında dünyada ekonominin % 5 dolayında küçüleceğini öngörürken,
Dünya Ticaret Örgütü 2020 de uluslararası ticaretin % 14 ile 32 arasında
gerileyeceğini tahmin etmektedir.
Covid-19 pandemisinin 10 trilyon dolardan daha fazla
bir maliyete neden olacağı öngörülmektedir. Küresel ekonomide her yüzde 1’lik
azalmanın 10 milyondan fazla insanı yoksullaştıracağı hesaplanmıştır.(1)
Sadece ABD’de işini kaybedenlerin sayısı
35 milyonu geçmiştir. Yapılan araştırmalar pandemi sonrası 60 milyon kadar
insanın aşırı derecede bir yoksulluğa sürükleneceğini ifade etmektedir. ILO’nun yaptığı
analizlere göre Covid-19 salgını neticesinde yaşanan tam veya kısmi sokağa
çıkma ya da karantina önlemleri, dünyadaki işgücünün yaklaşık yüzde 81'ini
temsil eden 2,7 milyar işçiyi etkiliyor. Salgından ötürü “ciddi ve yıkıcı” risk
altında bulunan sektörlerde 1 milyar 250 milyon işçi çalışıyor. Bu rapora göre
benzer şekilde, kendi hesabına çalışan küçük esnaf ve zanaatkarlar, küçük
işletme sahipleri de büyük bir kayıp yaşayacaklar. Bu krizde, dünya
ekonomisinde yüzde 6’lardan yüzde 10’lara varan bir daralma bekleniyor. Dünya
Çalışma Örgütü’nün ortaya koyduğu verilere göre pandemi sebebiyle tüm dünyada
bir buçuk milyardan fazla insan işsiz kalabilir. Bu durum önümüzdeki dönemde
sağlık alanında ciddi sorunların yaşanacağı ve eşitsizliğin önemli oranda
artacağı anlamına gelmektedir.(2)
Salgının sebep
olduğu kayıplar ve yıkım dışında pandemiyle birlikte girilen kapanma dönemi
ekonomik bir kâbusu da beraberinde getirmiştir.
Hiçbir birikimi ve
sosyal güvencesi olmayanlar, günlük yevmiye usulüyle çalışanlar, bu süreç
içerisinde işten çıkarılanlar, tamamen kepenk kapatan hizmet sektöründe
çalışanlar, zaten halihazırda işsizler ve ücretsiz izne çıkarılanlar,
hastalığın yarattığı korkunun dışında, belki daha da büyük bir kâbusun içine
itildiler.
Böyle
bir süreçte dar imkanlarlatemel ihtiyaçlarını gidermek zorunda olan insanlar
için karantina, virüsten korumak için geçirilen bir süreçten çok, hayatta kalma
savaşını ve açlık korkusunu simgeliyor. Corona
virüsün ırk, din, dil sınıf ayrımı yapmadığı sıklıkla belirtilmektedir. Ancak
gerçek şu ki bu hastalıktan en çok yoksul emekçi kesimler etkilenmektedir.
Çalışanlar, alın teriyle yaşayanlar, evsizler, engelliler, mülteciler,
göçmenler, cezaevlerinde bulunanlar virüse karşı korumasız ya da daha büyük
risk altındadırlar.
Yoksullukla
ırkın birleştiği noktada yıkım daha da büyük
Corona virüs bazı
alt toplumsal kesimler bakımından çarpan etkisine yol açıyor. Örneğin
Amerika’da virüsten ölenler arasında siyahların sayısının daha fazla olmasının
temel nedeni yoksulluğun ırkla birleşmiş olması, siyahların daha yoksul olmasıdır.
Sosyal eşitsizliğin Covid-19 ile yakın ilişkisi İspanya, ABD ve Birleşik
Krallıkta pandeminin erken dönemlerinde ortaya çıkarılmış ve virüsün sınıfsal
niteliği sergilenmiştir. İspanya’da Katolonya hükümeti Covid-19 enfeksiyonunun
en yoksul bölgelerde diğer bölgelere göre 6-7 kat daha yaygın olduğunu bildirmiştir.
ABD’nin en dezavantajlı bölgelerinde ölüm riskinin dramatik olarak yüksek
olduğu gösterilmiştir. İngiltere ve Galler’de siyahlar, Asyalılar ve etnik
azınlıkların, ağır Covid’li hastaların yüzde 34,5’unu oluşturdukları
raporlanmıştır. Chicago’da yapılmış bir çalışmada Covid-19’dan ölümleri oranı
siyahlarda 100 binde 34,8 iken, aynı oranın beyazlarda 8,2 olduğu bildirilmiştir.
(3)
Görüldüğü üzere salgınlar,
ekonomik ve sosyal sınıf ayırımlarını derinleştiriyor ve virüsü daha ölümcül
hale getiriyor. Virüsün etkilediği toplumlarda hastalığı daha ağır geçirenler
genellikle ekonomik olarak toplumun alt kesimlerinde olan insanlar. Araştırmalar,
yoksul kesimlerde virüse yakalanma olasılığının daha yüksek olduğunu ortaya
koyuyor.
Covid-19 ile
derinleşen eşitsizlik, eşitsizlik sayesinde kolaylaşan virüs yayılımı
Pandemi nedeniyle
dünyada hükümetlerin ayırdıkları 11 trilyon doların toplumun refahı, yoksul ve
kırılgan grupları desteklemekten çok mevcut neoliberal sistemi sürdürmek için
şirketlere destek olarak dağıtılmıştır. Bu egemen iktidarların bir politik
tercihidir.
ABD’de yapılan bir
çalışmada COVİD-19 testinin negatif çıkma olasılığının en düşük gelir grubunda
yüzde 38, en yüksek gelir grubunda ise yüzde 65 olduğu raporlanmıştır. DİSK-AR
tarafından yapılan bir çalışmada DİSK üyesi işçiler arasında COVİD-19 pozitif
vaka oranının genel vaka oranından 3.2 kat fazla olduğu bildirilmiştir
İstanbul’da hastalık yaygınlığının, bedensel işçilerin en yoğun yaşadığı
ilçelerde (Esenler, Zeytinburnu, Bahçelievler vb) daha yüksek olması, şaşırtıcı
değildir.(4)
Pandemi nedeniyle
uygulanan sokağa çıkma yasakları ve işyerlerinin kapatılması, gelir ve iş
kaybını, sonuçta da işsizliği ve yoksulluğu artırmaktadır. Bin iki yüz Norveçli
ile gerçekleştirilen bir anketin sağladığı bulgular, daha düşük eğitim ve gelir
düzeyine sahip kişilerin geçici işten çıkarılma olasılığının daha yüksek
olduğunu ortaya koyuyor. Covid-19 çalışma yaşamındaki işçiler için iki yıkıcı
sonuca yol açıyor; ilki virus riski altında çalışmak, ikincisi kalıcı kitlesel
işsizlik. Fabrikada, ofiste çalışırken, kargo taşırken veya sayaç okurken
virüse yakalanmak mı, yoksa evinde kalıp uzun süre işsizliğe dayanmak mı? Ölümlerden
ölüm beğenmek bu olsa gerekir.
Türk Toraks
Derneği’nin Türkiye’de pandeminin ilk üç ayını kapsayan araştırma sonuçlarına
göre sağlık çalışanlarında Covid-19 enfeksiyon oranı yüzde 13,9’dur. Sağlık
çalışanları toplumdan 46 kat daha fazla bir oranda Covid-19 hastalığına
yakalanmaktadırlar. (5)
Okulların uzun süre
kapatılması yoksulluk içinde yaşayan çocuklarda olumsuz sosyal ve sağlık
sonuçlarına yol açabilir. Okulların kapatılmasıyla başlanan
online eğitim ise, internet bağlantısı ve bilgisayar/televizyon bulanmayan
evlerde yaşayan çocukların eğitim almalarını engellemekte, bu da eşitsizliği
artıran bir işlevgörmektedir (dijital eşitsizlik).
İngiliz Guardian
gazetesinde yer alan bir haberde İngiltere'de salgın nedeniyle uygulanan
kısıtlamalar sürecinde, kadınların çocuk bakımı ve ev işlerini daha fazla
üstlendiği, işlerini kaybetme oranının erkeklerden daha fazla olduğu, daha çok
şiddete maruz kaldığını, elde edilmiş kazanımların geriye gitmesi riskiyle
karşı karşıya olduğunu gösteren verilere yer verilmiştir.
Türkiye’de durum
Bazı devlet kurumları tarafından kamuoyu ile
paylaşılan verilere göre salgın nedeniyle 4,6 milyondan fazla sigortalı işçi
ile işsiz iş ve gelir kaybı nedeniyle İŞKUR ödeneklerinden yararlanmak için
başvurdu. Bir diğer ifadeyle kayıtlı sektördeki toplam 14 milyon 211 bin
işçinin 4 milyon 665 bini İŞKUR ödeneklerine başvurdu.Ayrıca yaklaşık 2,8
milyon kendi hesabına çalışan (esnaf ve serbest meslek sahipleri) bu kapsamda
değil. Yapılan bir araştırmaya göre salgının yarattığı iş ve gelir kaybının 7
milyondan fazla çalışanı etkilediği söylemek mümkün.
DİSK tarafından yapılan bir araştırmaya göre Covid-19 nedeniyle meydana gelen
iş kaybı ve işsiz sayısı artışı 10,7 milyon olarak gerçekleşti. Nisan 2019’a
göre işsiz sayısı ve istihdam kaybı 10 milyon 759 artarak 17 milyon 722 bine
yükseldi. Bu işsiz kitlenin ancak dörtte birine asgariücret dolayında ve 3
aylık destek sağlanabiliyor, geri kalan dörtte üçlükkesim herhangibir sosyal
korumadan yoksun durumda.(6)
Uzaktan
çalışmadaki eşitsizlik
Yapılan bir başka çalışmaya
göre, Türkiye’de istihdamın yüzde 24’ü evden çalışmaya elverişli işlerde
çalışıyor, fakat geride kalan yüzde 76 işe gitmek zorunda. Bu kesim salgının
yayılması yüzünden hem sağlığından hem de işinden olma riskiyle karşı karşıya.
Gene aynı çalışmaya göre, dört yıllık üniversite mezunu ve üstü eğitim düzeyine
sahip çalışanlar işlerinin ortalama yüzde 50’sini evden yürütebilirken, bu oran
daha düşük eğitimli işgücünde yüzde 17’ye düşmektedir.(7)
ABD verilerine göre
maaş dağılımının en alt çeyreğinde bulunan çalışanların yüzde 9,2’si, en üst
çeyrektekilerin ise yüzde 61,5’i uzaktan çalışabiliyor. Amerika’daki işçilerin
yüzde 30’undan azı evden çalışabilirken, bu istatistik ırk ve etnisiteye göre
farklılaşıyor. Latin kökenliler yüzde 16 ile evden çalışma şansı en düşük
olanlar, bunu yüzde 19.7 ile siyahiler takip ediyor. Asya kökenliler ise yüzde
37.(8)
Yoksul insanlar
normal koşullarda bile sağlık hizmetlerine yeterince ulaşamazken, kriz
dönemlerinde en kırılgan durumda kalırlar. Çatışma alanları, mülteci kampları
ve hapishaneler gibi en kırılgan ortamlarda hastalık yayılmaya devam
etmektedir.
Öte yandan BM dünyanın son elli yılın en
kötü gıda kriziyle karşı karşıya olduğu uyarısında bulunmaktadır. Gıda
krizinden geri kalmış yoksul ülkelerin daha çok etkileneceğini söylemeye gerek
yoktur. Başka bir ifade ile ekonomik krizin düşük gelirlileri ve ülkeleri
zengin ülkelere göre daha fazla vuracağı kesin.
Türkiye’de
yaşanan ekonomik kriz, Kürt kentleri açısından iki kat daha derin yaşanıyor.
2008-2019
yılları arasında Kürdistan’dan batıya 1 milyon 468 bin kişi göç etmesine rağmen
Kürt kentlerindeki işsizlik hep yüksek oranlarda seyretti. Sadece 2015 yılı
sonrası başlayan çatışmalardan ötürü en az 50 bin esnafın kepenk indirdiği
biliniyor. Savaş nedeniyle Kürt kentlerindeki iktisadi kriz daha da
katmerlendi. Savaştan ötürü yayla yasakları, 11 sınır kapılarında uygulanan
engelleyici politikalar, OHAL uygulamaları, yerinden göç ettirme politikaları
vb. çok sayıda durumun bileşmesiyle Kürdistan’da kriz daha da derinleşti. Sadece Diyarbakır’da son 9 ayda 1000 işyeri
kapandı
Pandemi
ile kriz katmerlendi!
Pandemi
krizinin etkisiyle son aylarda uygulanan sokağa çıkma yasağı, 20 yaş altı ve 65
yaş üzeri nüfus için getirilen kısıtlama, bakanlık genelgeleriyle kapalı
tutulan işletmeler ve fiili olarak kapanan işletmeler etkisiyle Kürt
kentlerinde olan işsiz sayısının (907 bin) kalıcı bir şekilde en az yüzde 35
artma riski taşıdığı, 300-600 bin işsizin daha açığa çıkacağı ve bu kentlerde
işsiz sayısının 1,2 Milyon-1,5 Milyon bandına yükselme riski taşıdığı ifade
tahmin edilmektedir. Fakat bunun yanı sıra Kürt kentlerinden dışarıya giden
yaklaşık 60-80 bin mevsimlik işçinin, 50-80 bin turizm işçisinin, 100 binden
fazla inşaat işçisinin de bu kentlerin işsizlerine dahil olacağı bir dönem
yaşanıyor.
Başka
bir ifade ile Kürdistan Pandemi’den Türkiye’ye göre iki kat daha fazla
etkilenmektedir.
Adil ve eşitlikçi bir dünya
düzeni; öngörüler, temel ilkeler
Pandemi-19 salgını kapitalist sistemin
bütün açmaz ve zafiyetlerini göstermek bakımından bir ayna işlevi görmüştür. İnsanlığı etkisi
altına alan coronavirüs salgını dünyanın bildik ezberlerini bozmuşa benziyor.
Benzer şekilde son yirmi 20-30 yılda yaşanan
özelleştirme furyası çerçevesinde sağlık sistemi özelleştirilerek kamu sağlığı
ikinci plana itilmiştir.Pandemi 19 başladığında sağlık sisteminde yaşanan
tıkanmanın bir nedeni de bu alanda izlenen siyasal ve ekonomik politikalardır.
Yine son pandemi krizi dünyada tarıma ve gıda
sektörüne özel bir öncelik verilmesi gerektiğini ortaya koymuştur.
Modern
çağda insanlığın doğaya yaklaşımı ben-insan merkezci oldu. Bu yaklaşım
soldan sağa bütün ideolojiler tarafından benimsendi. K. Marx, eserlerinde
insanın, doğa üzerinde kuracağı hakimiyet oranında özgürleşeceğini iddia
ediyordu. Kapitalist sınıfın açgözlü ve obur sanayileşmesi sonucuekosistemin iç
dengesi bozulmuş, insanlığın geleceği tehlike altına sokmuştur.
Bu
ise insanın doğaya ve yaşama yaklaşımını radikal bir biçimde değiştirmesini
gerektiriyor. Çevre ve doğaya duyarlı ekolojik bir yaşam ve ekonomik modeli
inşa etmek insanlığın önündeki en önemli görevlerden biridir.
Tekelleri
dizginlemek
Dünyamızda
yaşanan çevre kirliliği, sosyal eşitsizlik, demokrasinin cılızlığı ve obur
sanayileşme gibi sorunların birçoğunun nedeni dünyadaki hâkim tekelci
kapitalist anlayıştır.
Tekelci kapitalizm, insanlığın özgürlük ve eşitlik
ideali önündeki en büyük tehdidi oluşturmaktadır.Tekelcilik özgürlük ve eşitlikle bağdaşmaz. O
halde tekelci kapitalizm insanlığın sonunu getirmeden insanlık bu yapıları
kontrol altına almalı ve dönüştürme iradesini ortaya koymalıdır.
Dünya nüfusunun yaklaşık %30'u (yaklaşık 2.5 milyar insan) günde bir dolar
gelirle yoksulluk sınırında yaşadığı,
2,1 milyar civarında insan evlerinde temiz suya erişim sağlayamadığı bir
dünyada demokrasi ve özgürlükten bahsedilemez.
Diğer yandan bütün insanların yeryüzünün ortak
sahipleri olmaları bakımından bir Yurttaşlık geliri hakkına sahip
olmaları gerekir. Yurttaşlık
hakkı olarak asgari gelir hakkı, mülkiyet haklarını lağvetmeden, atılabilecek
adil ve eşitlikçi bir adımdır. Başka bir ifadeyle ekonomik alanda eşitlik
sağlanmadan siyasal alanda eşitlikten sözedilemez.
Örneğin son koronavirüs salgını
kapsamında bazı ülkelerde toplumun yoksul kesimlerine belirli bir süre için
ücret ödeme yönündeki uygulama sürekli hale getirilebilir.
Temsili demokrasi modelinin
toplumsal ihtiyacı karşılamakta yetersiz kaldığı açıktır. Çoğunlukçu demokrasi
ise toplumun farklı ve azınlıktaki kesimleri için ayrımcılık ve dışlanmaya
neden olmaktadır. Arzulanan şey çoğulcu, katılımcı, toplumun bütün farklılıklarının
uzlaşısına dayanan güçlü bir demokrasidir. Demokrasinin demokratikleştirilmesi acil
bir görevdir.
Modern çağın homojen ulus-devlet
yapıları, yerlerini farklılıkların birlikte nasıl yaşayacağının tartışıldığı
bir döneme bırakmaktadır.Günümüzde demokrasilerin önünde,çoğunluğun iradesini azınlıkların
saygısıyla birleştirme, göçmenleri nüfusa katmayı başarma, kadınların siyasal
karara katılımını sağlama görevi durmaktadır. Yapılacak şey farklılıklarımızla birlikte
yaşamayı, olası en büyük çeşitliliği içeren bir dünya kurmayı öğrenmektir.
Farklılıkların konsensüsüne ve siyasi eşitliğine dayalı en uygun model hiç
kuşkusuz federalizmdir.
Ulusal özgürlüğü
gaspedilmiş ulusların sorunu dünyadaki çarpıklığın diğer bir nedenidir.
Ülkeleri işgal edilmiş ve ulusal boyunduruk altına alınmış uluslar için self
determinasyon hakkı BM gözetiminde gerçek manada hayata geçirilmelidir. Ezilen
halkların özgürlüğüne kavuşması dünyadaki birçok gerilim ve çatışma zeminini
ortadan kaldıracağı gibi, insanlığın özgürleşme yolculuğuna yeni bir enerji
katacaktır.
Başka
bir deyişle BM bir milletler federasyonu olarak demokratik bir biçimde yeniden
yapılandırılmalıdır.
(1)
SpinneyL.Küresel Salgınların
nedeni toplumsal eşitsizlik mi? Gazete Duvar 14.04.202020
(2) ILO…
(3) Bambra C. Riordion, Eşitsizlik ve Covid-19 Dr. Ali Kocabaş
(4) DİSK Covid -19 Raporu
(5) Türk Toraks Derneği resmi sitesi
(6) DİSK Covid- 19 Raporu
(7) Birgün 16 Nisan 2020
(8) Eşitsizlik ve Covid-19 Dr. Ali Kocabaş