Covid-19’un emekçi sınıflar üzerindeki etkisi ve karşı mücadele* | Kovara Deng | DENG Dergisi
Kapat

Covid-19’un emekçi sınıflar üzerindeki etkisi ve karşı mücadele*

YazarResmi

2019 yılının son ayında Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan corona virüsü kısa süredetüm dünyaya yayıldı ve 200’den fazla ülkeyi etkileyen bir pandemi haline geldi.

Salgınınönünü almak amacıyla bu yılın (2020) ilk altı ayında ülkeler arası ticari ve insani hareketler durduruldu. Milyarlarca insan evlerine tıkanmak zorunda kaldı. Ekonomik faaliyetler durma noktasına geldi. Milyonlarca insan işini kaybetti. Bir o kadarı gelir kaybına uğradı.  Birçok ülkede sağlık sistemleri çöktü ya da artan hasta sayılarını tedavi etmekte zorlandı.

Daha şimdiden corona virüsün dünyada bulaştığı insan sayısı 70 milyona yaklaşırken, Bir buçuk milyon dolayında insan coronadan yaşamını yitirmiştir. Bu gidişle mevcut sayıların daha da artması kaçınılmazdır.

Öncekiler gibi Covid -19 da durduk yerde hayatımıza musallat olmuş değildir. Tüm bunlar sınırsız kar güdüsüyle doğanın iç dengelerini bozup dünyayı talan eden kapitalizmin yol açtığı sonuçtur. Kapitalist ekonomik ve siyasi sistem daha şimdiden ekosistemin bozulmasına; iklimlerin değişmesine, atmosferde ısınmanın artmasına, buzulların erimesine, su kaynaklarının azalmasına, denizlerin yükselmesiyle, kuraklıkların yaşanmasına, canlı çeşitliliğinin azalmasına ve birçok salgın hastalıkların ortaya çıkmasına yol açıyor.

Covid-19 aynı zamanda hayırlı bir iş gördü. İçinde yaşadığımız dünyanın ekonomik ve politik yapısındaki pek çok açığı ve çelişkileri çıplak bir şekilde açığa çıkardı, görünür hale getirdi.

Corona virüsün insanlığı büyük oranda tehdit ettiği bu koşullarda bile iktidarlar insan sağlığı yerine ekonomiye, başka bir ifade ile kendi çıkarlarına öncelik vermektedirler.

Dev kitlesel işsizlik

1929 Büyük Ekonomik Bunalımından sonra dünyada ilk kez bu çapta büyük bir ekonomik kriz yaşanmaktadır. Corona virüs yüzyılın en büyük ekonomik daralmasına, uluslararası ticaretin önemli oranda gerilmesine neden olmuştur. IMF, 2020 yılında dünyada ekonominin % 5 dolayında küçüleceğini öngörürken, Dünya Ticaret Örgütü 2020 de uluslararası ticaretin % 14 ile 32 arasında gerileyeceğini tahmin etmektedir.

Covid-19 pandemisinin 10 trilyon dolardan daha fazla bir maliyete neden olacağı öngörülmektedir. Küresel ekonomide her yüzde 1’lik azalmanın 10 milyondan fazla insanı yoksullaştıracağı hesaplanmıştır.(1)

Sadece ABD’de işini kaybedenlerin sayısı 35 milyonu geçmiştir. Yapılan araştırmalar pandemi sonrası 60 milyon kadar insanın aşırı derecede bir yoksulluğa sürükleneceğini ifade etmektedir. ILO’nun yaptığı analizlere göre Covid-19 salgını neticesinde yaşanan tam veya kısmi sokağa çıkma ya da karantina önlemleri, dünyadaki işgücünün yaklaşık yüzde 81'ini temsil eden 2,7 milyar işçiyi etkiliyor. Salgından ötürü “ciddi ve yıkıcı” risk altında bulunan sektörlerde 1 milyar 250 milyon işçi çalışıyor. Bu rapora göre benzer şekilde, kendi hesabına çalışan küçük esnaf ve zanaatkarlar, küçük işletme sahipleri de büyük bir kayıp yaşayacaklar. Bu krizde, dünya ekonomisinde yüzde 6’lardan yüzde 10’lara varan bir daralma bekleniyor. Dünya Çalışma Örgütü’nün ortaya koyduğu verilere göre pandemi sebebiyle tüm dünyada bir buçuk milyardan fazla insan işsiz kalabilir. Bu durum önümüzdeki dönemde sağlık alanında ciddi sorunların yaşanacağı ve eşitsizliğin önemli oranda artacağı anlamına gelmektedir.(2)

Pendemi en çok emekçileri vuruyor

Bütün dünyadapandemiye karşı önlemler kapsamında insanlar evlerinde kalırken, işçiler çalışmayı sürdürmek zorunda kaldılar. Toplu araçlara binip, bir arada çalışarak hastalıkla-ölümle ailelerine asgari ihtiyaçları sağlama mecburiyeti arasında gidip geldiler. Başka bir ifade ile sistemin işlemesi ve devamı için bazıları gözden çıkarılabilirdi ve bazıları “daha az değerliydi”.

Salgının sebep olduğu kayıplar ve yıkım dışında pandemiyle birlikte girilen kapanma dönemi ekonomik bir kâbusu da beraberinde getirmiştir.

Hiçbir birikimi ve sosyal güvencesi olmayanlar, günlük yevmiye usulüyle çalışanlar, bu süreç içerisinde işten çıkarılanlar, tamamen kepenk kapatan hizmet sektöründe çalışanlar, zaten halihazırda işsizler ve ücretsiz izne çıkarılanlar, hastalığın yarattığı korkunun dışında, belki daha da büyük bir kâbusun içine itildiler.

Böyle bir süreçte dar imkanlarlatemel ihtiyaçlarını gidermek zorunda olan insanlar için karantina, virüsten korumak için geçirilen bir süreçten çok, hayatta kalma savaşını ve açlık korkusunu simgeliyor. Corona virüsün ırk, din, dil sınıf ayrımı yapmadığı sıklıkla belirtilmektedir. Ancak gerçek şu ki bu hastalıktan en çok yoksul emekçi kesimler etkilenmektedir. Çalışanlar, alın teriyle yaşayanlar, evsizler, engelliler, mülteciler, göçmenler, cezaevlerinde bulunanlar virüse karşı korumasız ya da daha büyük risk altındadırlar.

Yoksullukla ırkın birleştiği noktada yıkım daha da büyük

Corona virüs bazı alt toplumsal kesimler bakımından çarpan etkisine yol açıyor. Örneğin Amerika’da virüsten ölenler arasında siyahların sayısının daha fazla olmasının temel nedeni yoksulluğun ırkla birleşmiş olması, siyahların daha yoksul olmasıdır. Sosyal eşitsizliğin Covid-19 ile yakın ilişkisi İspanya, ABD ve Birleşik Krallıkta pandeminin erken dönemlerinde ortaya çıkarılmış ve virüsün sınıfsal niteliği sergilenmiştir. İspanya’da Katolonya hükümeti Covid-19 enfeksiyonunun en yoksul bölgelerde diğer bölgelere göre 6-7 kat daha yaygın olduğunu bildirmiştir. ABD’nin en dezavantajlı bölgelerinde ölüm riskinin dramatik olarak yüksek olduğu gösterilmiştir. İngiltere ve Galler’de siyahlar, Asyalılar ve etnik azınlıkların, ağır Covid’li hastaların yüzde 34,5’unu oluşturdukları raporlanmıştır. Chicago’da yapılmış bir çalışmada Covid-19’dan ölümleri oranı siyahlarda 100 binde 34,8 iken, aynı oranın beyazlarda 8,2 olduğu bildirilmiştir. (3)

Görüldüğü üzere salgınlar, ekonomik ve sosyal sınıf ayırımlarını derinleştiriyor ve virüsü daha ölümcül hale getiriyor. Virüsün etkilediği toplumlarda hastalığı daha ağır geçirenler genellikle ekonomik olarak toplumun alt kesimlerinde olan insanlar. Araştırmalar, yoksul kesimlerde virüse yakalanma olasılığının daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor.

Covid-19 ile derinleşen eşitsizlik, eşitsizlik sayesinde kolaylaşan virüs yayılımı

Pandemi nedeniyle dünyada hükümetlerin ayırdıkları 11 trilyon doların toplumun refahı, yoksul ve kırılgan grupları desteklemekten çok mevcut neoliberal sistemi sürdürmek için şirketlere destek olarak dağıtılmıştır. Bu egemen iktidarların bir politik tercihidir.

ABD’de yapılan bir çalışmada COVİD-19 testinin negatif çıkma olasılığının en düşük gelir grubunda yüzde 38, en yüksek gelir grubunda ise yüzde 65 olduğu raporlanmıştır. DİSK-AR tarafından yapılan bir çalışmada DİSK üyesi işçiler arasında COVİD-19 pozitif vaka oranının genel vaka oranından 3.2 kat fazla olduğu bildirilmiştir İstanbul’da hastalık yaygınlığının, bedensel işçilerin en yoğun yaşadığı ilçelerde (Esenler, Zeytinburnu, Bahçelievler vb) daha yüksek olması, şaşırtıcı değildir.(4)

Pandemi nedeniyle uygulanan sokağa çıkma yasakları ve işyerlerinin kapatılması, gelir ve iş kaybını, sonuçta da işsizliği ve yoksulluğu artırmaktadır. Bin iki yüz Norveçli ile gerçekleştirilen bir anketin sağladığı bulgular, daha düşük eğitim ve gelir düzeyine sahip kişilerin geçici işten çıkarılma olasılığının daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Covid-19 çalışma yaşamındaki işçiler için iki yıkıcı sonuca yol açıyor; ilki virus riski altında çalışmak, ikincisi kalıcı kitlesel işsizlik. Fabrikada, ofiste çalışırken, kargo taşırken veya sayaç okurken virüse yakalanmak mı, yoksa evinde kalıp uzun süre işsizliğe dayanmak mı? Ölümlerden ölüm beğenmek bu olsa gerekir.

Salgından en çok etkilenen sağlıkçılar, öğrenciler, kadınlar

Uluslararası Af Örgütü, dünya genelinde sağlık çalışanları üzerinde yaptığı bir araştırmanın sonucunu duyurdu. Araştırmaya göre tüm dünyada en az 7 binden fazla sağlık çalışanı Covid-19 nedeniyle öldü.

Türk Toraks Derneği’nin Türkiye’de pandeminin ilk üç ayını kapsayan araştırma sonuçlarına göre sağlık çalışanlarında Covid-19 enfeksiyon oranı yüzde 13,9’dur. Sağlık çalışanları toplumdan 46 kat daha fazla bir oranda Covid-19 hastalığına yakalanmaktadırlar. (5)

Okulların uzun süre kapatılması yoksulluk içinde yaşayan çocuklarda olumsuz sosyal ve sağlık sonuçlarına yol açabilir. Okulların kapatılmasıyla başlanan online eğitim ise, internet bağlantısı ve bilgisayar/televizyon bulanmayan evlerde yaşayan çocukların eğitim almalarını engellemekte, bu da eşitsizliği artıran bir işlevgörmektedir (dijital eşitsizlik).

İngiliz Guardian gazetesinde yer alan bir haberde İngiltere'de salgın nedeniyle uygulanan kısıtlamalar sürecinde, kadınların çocuk bakımı ve ev işlerini daha fazla üstlendiği, işlerini kaybetme oranının erkeklerden daha fazla olduğu, daha çok şiddete maruz kaldığını, elde edilmiş kazanımların geriye gitmesi riskiyle karşı karşıya olduğunu gösteren verilere yer verilmiştir.

Türkiye’de durum

Bazı devlet kurumları tarafından kamuoyu ile paylaşılan verilere göre salgın nedeniyle 4,6 milyondan fazla sigortalı işçi ile işsiz iş ve gelir kaybı nedeniyle İŞKUR ödeneklerinden yararlanmak için başvurdu. Bir diğer ifadeyle kayıtlı sektördeki toplam 14 milyon 211 bin işçinin 4 milyon 665 bini İŞKUR ödeneklerine başvurdu.Ayrıca yaklaşık 2,8 milyon kendi hesabına çalışan (esnaf ve serbest meslek sahipleri) bu kapsamda değil. Yapılan bir araştırmaya göre salgının yarattığı iş ve gelir kaybının 7 milyondan fazla çalışanı etkilediği söylemek mümkün.

DİSK tarafından yapılan bir araştırmaya göre Covid-19 nedeniyle meydana gelen iş kaybı ve işsiz sayısı artışı 10,7 milyon olarak gerçekleşti. Nisan 2019’a göre işsiz sayısı ve istihdam kaybı 10 milyon 759 artarak 17 milyon 722 bine yükseldi. Bu işsiz kitlenin ancak dörtte birine asgariücret dolayında ve 3 aylık destek sağlanabiliyor, geri kalan dörtte üçlükkesim herhangibir sosyal korumadan yoksun durumda.(6)

Uzaktan çalışmadaki eşitsizlik

Yapılan bir başka çalışmaya göre, Türkiye’de istihdamın yüzde 24’ü evden çalışmaya elverişli işlerde çalışıyor, fakat geride kalan yüzde 76 işe gitmek zorunda. Bu kesim salgının yayılması yüzünden hem sağlığından hem de işinden olma riskiyle karşı karşıya. Gene aynı çalışmaya göre, dört yıllık üniversite mezunu ve üstü eğitim düzeyine sahip çalışanlar işlerinin ortalama yüzde 50’sini evden yürütebilirken, bu oran daha düşük eğitimli işgücünde yüzde 17’ye düşmektedir.(7)

ABD verilerine göre maaş dağılımının en alt çeyreğinde bulunan çalışanların yüzde 9,2’si, en üst çeyrektekilerin ise yüzde 61,5’i uzaktan çalışabiliyor. Amerika’daki işçilerin yüzde 30’undan azı evden çalışabilirken, bu istatistik ırk ve etnisiteye göre farklılaşıyor. Latin kökenliler yüzde 16 ile evden çalışma şansı en düşük olanlar, bunu yüzde 19.7 ile siyahiler takip ediyor. Asya kökenliler ise yüzde 37.(8)

Yoksul insanlar normal koşullarda bile sağlık hizmetlerine yeterince ulaşamazken, kriz dönemlerinde en kırılgan durumda kalırlar. Çatışma alanları, mülteci kampları ve hapishaneler gibi en kırılgan ortamlarda hastalık yayılmaya devam etmektedir.

Öte yandan BM dünyanın son elli yılın en kötü gıda kriziyle karşı karşıya olduğu uyarısında bulunmaktadır. Gıda krizinden geri kalmış yoksul ülkelerin daha çok etkileneceğini söylemeye gerek yoktur. Başka bir ifade ile ekonomik krizin düşük gelirlileri ve ülkeleri zengin ülkelere göre daha fazla vuracağı kesin.

Kürdistan’da durum daha da vahim

Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz, Kürt kentleri açısından iki kat daha derin yaşanıyor.

2008-2019 yılları arasında Kürdistan’dan batıya 1 milyon 468 bin kişi göç etmesine rağmen Kürt kentlerindeki işsizlik hep yüksek oranlarda seyretti. Sadece 2015 yılı sonrası başlayan çatışmalardan ötürü en az 50 bin esnafın kepenk indirdiği biliniyor. Savaş nedeniyle Kürt kentlerindeki iktisadi kriz daha da katmerlendi. Savaştan ötürü yayla yasakları, 11 sınır kapılarında uygulanan engelleyici politikalar, OHAL uygulamaları, yerinden göç ettirme politikaları vb. çok sayıda durumun bileşmesiyle Kürdistan’da kriz daha da derinleşti.  Sadece Diyarbakır’da son 9 ayda 1000 işyeri kapandı

Pandemi ile kriz katmerlendi!

Pandemi krizinin etkisiyle son aylarda uygulanan sokağa çıkma yasağı, 20 yaş altı ve 65 yaş üzeri nüfus için getirilen kısıtlama, bakanlık genelgeleriyle kapalı tutulan işletmeler ve fiili olarak kapanan işletmeler etkisiyle Kürt kentlerinde olan işsiz sayısının (907 bin) kalıcı bir şekilde en az yüzde 35 artma riski taşıdığı, 300-600 bin işsizin daha açığa çıkacağı ve bu kentlerde işsiz sayısının 1,2 Milyon-1,5 Milyon bandına yükselme riski taşıdığı ifade tahmin edilmektedir. Fakat bunun yanı sıra Kürt kentlerinden dışarıya giden yaklaşık 60-80 bin mevsimlik işçinin, 50-80 bin turizm işçisinin, 100 binden fazla inşaat işçisinin de bu kentlerin işsizlerine dahil olacağı bir dönem yaşanıyor.

Başka bir ifade ile Kürdistan Pandemi’den Türkiye’ye göre iki kat daha fazla etkilenmektedir.

Adil ve eşitlikçi bir dünya düzeni; öngörüler, temel ilkeler

Pandemi-19 salgını kapitalist sistemin bütün açmaz ve zafiyetlerini göstermek bakımından bir ayna işlevi görmüştür. İnsanlığı etkisi altına alan coronavirüs salgını dünyanın bildik ezberlerini bozmuşa benziyor.

Kar güdüsünü esas alan kapitalizmin aşırı, obur, ekolojiyi ve insan sağlığını yok sayan ekonomik kalkınma model insanlık için sadece yıkım getirmiş ve gelinen noktada iflas etmiştir.

Benzer şekilde son yirmi 20-30 yılda yaşanan özelleştirme furyası çerçevesinde sağlık sistemi özelleştirilerek kamu sağlığı ikinci plana itilmiştir.Pandemi 19 başladığında sağlık sisteminde yaşanan tıkanmanın bir nedeni de bu alanda izlenen siyasal ve ekonomik politikalardır.

Yine son pandemi krizi dünyada tarıma ve gıda sektörüne özel bir öncelik verilmesi gerektiğini ortaya koymuştur.

Başka bir ifade ile dünyaya hâkim olan ekonomik, sosyal ve siyasal sistem çok yönlü sorgulanır olmaya başlamıştır.

14. yüzyılda kara ölüm salgınının dünyada önemli sosyal ve siyasal sonuçlar doğurması gibi Coronavirüsündetoplumsal dönüşümde önemli sonuçlar doğurması kaçınılmazdır.

Pandemi-19 Küresel bir sorun olduğuna göre buna karşı mücadelenin de küresel olması kaçınılmazdır.

Dünyada adil, demokratik, eşitlikçi ve barışı ebedi kılacak bir sistemin inşası için atılması gereken altı temel adımdan söz edilebilir:

Bunlardan birincisi, yeni bir çevre bilincinin yaratılması;ikincisi, tekelci kapitalizmin yol açtığı sosyal ve ekonomik yıkımın kontrol altına alınması; üçüncüsü, gelir eşitsizliğini ve yoksulluğu giderek ekonomik ve sosyal politikalar; dördüncüsü, katılımı ve çoğulculuğu mümkün kılan bir yönetim biçimi olarak güçlü demokrasi; beşincsi, farklılıkların bir arada yaşaması için gerekli anlayış;ve son olarak Birleşmiş Milletler Örgütü’nün demokratikleştirilmesi.

Yeni bir çevre bilinci

Modern çağda insanlığın doğaya yaklaşımı ben-insan merkezci oldu. Bu yaklaşım soldan sağa bütün ideolojiler tarafından benimsendi. K. Marx, eserlerinde insanın, doğa üzerinde kuracağı hakimiyet oranında özgürleşeceğini iddia ediyordu. Kapitalist sınıfın açgözlü ve obur sanayileşmesi sonucuekosistemin iç dengesi bozulmuş, insanlığın geleceği tehlike altına sokmuştur.

Bu ise insanın doğaya ve yaşama yaklaşımını radikal bir biçimde değiştirmesini gerektiriyor. Çevre ve doğaya duyarlı ekolojik bir yaşam ve ekonomik modeli inşa etmek insanlığın önündeki en önemli görevlerden biridir.

Tekelleri dizginlemek

Dünyamızda yaşanan çevre kirliliği, sosyal eşitsizlik, demokrasinin cılızlığı ve obur sanayileşme gibi sorunların birçoğunun nedeni dünyadaki hâkim tekelci kapitalist anlayıştır.

Tekelci kapitalizm, insanlığın özgürlük ve eşitlik ideali önündeki en büyük tehdidi oluşturmaktadır.Tekelcilik özgürlük ve eşitlikle bağdaşmaz. O halde tekelci kapitalizm insanlığın sonunu getirmeden insanlık bu yapıları kontrol altına almalı ve dönüştürme iradesini ortaya koymalıdır. 

Eşitlik

Dünya nüfusunun yaklaşık %30'u (yaklaşık 2.5 milyar insan) günde bir dolar gelirle yoksulluk sınırında yaşadığı, 2,1 milyar civarında insan evlerinde temiz suya erişim sağlayamadığı bir dünyada demokrasi ve özgürlükten bahsedilemez.

Diğer yandan bütün insanların yeryüzünün ortak sahipleri olmaları bakımından bir Yurttaşlık geliri hakkına sahip olmaları gerekir. Yurttaşlık hakkı olarak asgari gelir hakkı, mülkiyet haklarını lağvetmeden, atılabilecek adil ve eşitlikçi bir adımdır. Başka bir ifadeyle ekonomik alanda eşitlik sağlanmadan siyasal alanda eşitlikten sözedilemez.

Örneğin son koronavirüs salgını kapsamında bazı ülkelerde toplumun yoksul kesimlerine belirli bir süre için ücret ödeme yönündeki uygulama sürekli hale getirilebilir.

Güçlü demokrasi

Temsili demokrasi modelinin toplumsal ihtiyacı karşılamakta yetersiz kaldığı açıktır. Çoğunlukçu demokrasi ise toplumun farklı ve azınlıktaki kesimleri için ayrımcılık ve dışlanmaya neden olmaktadır. Arzulanan şey çoğulcu, katılımcı, toplumun bütün farklılıklarının uzlaşısına dayanan güçlü bir demokrasidir. Demokrasinin demokratikleştirilmesi acil bir görevdir.

Farklılıklarla birarada yaşama modeli olarak federalizm

Modern çağın homojen ulus-devlet yapıları, yerlerini farklılıkların birlikte nasıl yaşayacağının tartışıldığı bir döneme bırakmaktadır.Günümüzde demokrasilerin önünde,çoğunluğun iradesini azınlıkların saygısıyla birleştirme, göçmenleri nüfusa katmayı başarma, kadınların siyasal karara katılımını sağlama görevi durmaktadır.  Yapılacak şey farklılıklarımızla birlikte yaşamayı, olası en büyük çeşitliliği içeren bir dünya kurmayı öğrenmektir. Farklılıkların konsensüsüne ve siyasi eşitliğine dayalı en uygun model hiç kuşkusuz federalizmdir.

Ulusal özgürlüğü gaspedilmiş ulusların sorunu dünyadaki çarpıklığın diğer bir nedenidir. Ülkeleri işgal edilmiş ve ulusal boyunduruk altına alınmış uluslar için self determinasyon hakkı BM gözetiminde gerçek manada hayata geçirilmelidir. Ezilen halkların özgürlüğüne kavuşması dünyadaki birçok gerilim ve çatışma zeminini ortadan kaldıracağı gibi, insanlığın özgürleşme yolculuğuna yeni bir enerji katacaktır.

Birleşmiş Milletlerin Örgütü’nün demokratikleştirilmesi

Birleşmiş Milletler Örgütü 2. Dünya Savaşı galiplerinin çıkarları doğrultusunda kurulmuştur ve halklardan çok devletleri temsil etmektedir. BM Genel Kurul'unun, Federal Konsey biçimine bürünmesi ve yetkilerini bir meclisle paylaşması gerekecektir. Bu durumda halklar bu dünya parlamentosu içerisinde, hükümetleri tarafından değil, seçilmiş temsilciler tarafından bütün dünya vatandaşları olarak temsil edilebileceklerdir. Devleti olmayan halklar için de BM parlamentosunda özel bir temsil mekanizması oluşturulmalıdır.

Başka bir deyişle BM bir milletler federasyonu olarak demokratik bir biçimde yeniden yapılandırılmalıdır.

(1)   SpinneyL.Küresel Salgınların nedeni toplumsal eşitsizlik mi? Gazete Duvar 14.04.202020

(2)   ILO…

(3)   Bambra C. Riordion, Eşitsizlik ve Covid-19 Dr. Ali Kocabaş

(4)   DİSK Covid -19 Raporu

(5)   Türk Toraks Derneği resmi sitesi

(6)   DİSK Covid- 19 Raporu

(7)   Birgün 16 Nisan 2020

(8)   Eşitsizlik ve Covid-19 Dr. Ali Kocabaş

 *Bu metin, 25 Kasım 2020 tarihinde yapılan (Dört parçadan)  Kürdistan Sol Partiler Konferansı’na tebliğ olarak sunulmuştur.